ERSAN ÖZÇELİK
  ÖĞRETMENLER GÜNÜ
 
Öğretmenin hatırlanma günü: 24 Kasım
Öğretmen... Çocuk veya gencin geleceğini şekillendiren usta. Milletlerin geleceği ona bağlı. O yalnızca bilginin öğretilmesini sağlamıyor aynı zamanda istediğimiz davranışların çocukta kalıcı olmasını sağlayarak ‘eğitim’ veriyor. Tarihimiz öğretmenin baş tacı yapıldığına dair pek çok vakayla dolu. Hazreti Ali “Bana bir harf öğretenin kölesi olurum' demiş. Yavuz Sultan Selim, öğretmeninin atından sıçrayan çamurla şeref duymuş ve bu çamurlu elbisenin kendisine kefen yapılmasını emretmiş. Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk “Ulusları kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir, Öğretmenler yeni nesil sizin eseriniz olacaktır, Toplumun en büyük düşmanı cehalet, cehaletin de düşmanı öğretmendir. Öğretmen geçmişin öğreticisi geleceğin kurucusudur. Gelecek gençlerin gençler öğretmenin eseridir” şeklindeki veciz ifadeleriyle öğretmenin önemine vurgu yapmış.
Bugünlerde öğretmenler sevinç ve hüznü birlikte yaşıyor. Atatürk’ün 24 Kasım 1928 yılında Millet Mektepleri’ne BAŞÖĞRETMEN olduğu gün, 17 yıldan bu yana öğretmenler günü olarak kutlanıyor. Kutlanmaya başlandığı yıllarda şenlik havası içinde geçen bu gün, şimdilerde öğretmenlerin problemlerinin hatırlandığı gün oldu. Öğretmenlik mesleği bugün itibarını kaybetmiş ve ekonomik yönden çöküntüye uğramış vaziyette. Milli Eğitim eski Bakanı Avni Akyol Öğretmenlik Mesleği ve Meseleleri konulu bir toplantıda öğretmenlerin meslek haricinde her türlü iş yapmaya başladığına işaret ederek “Öğretmenlik meslek intiharı ile karşı karşıya” demişti. O zamanın Başbakanı Mesut Yılmaz, Cumhuriyete Işık Veren Öğretmenler’in tanıtıldığı ve bugünlerde basımı gerçekleşen kitaba verdiği makalesinde “Bize düşen öğretmenlik mesleğinin statüsünü, toplumdaki yerini ve değerini yükseltmek, demokratik, laik ve çağdaş eğitim ortamını hazırlamak eğitimin niteliğini yükseltmek, öğretimin etkinliğini sağlayacak teknolojileri sağlamaktır” diyor. Öğretmenler yıllardan buyana siyasilerden hep cilalı sözler duydu. Verilen sözlerin yerine getirilmemesi onları derinden yaraladı. Onlar artık 24 Kasımlarda boş sözler değil, somut adım bekliyor.
Kalitesizlik diz boyu
Öğretmenlerin en önemli problemleri arasında 'kalitesizlik' yer alıyor. Alan bilgisi, genel kültür ve pedagojik formasyon yönünden en iyi şekilde yetişmiş ve gerekli bütün değerleri en üst düzeyde kazanmış olması gereken öğretmen bugün bir takım etkenler sonucu yıpranmış vaziyette. Meslekte kalite erozyonunun başlıca sebebleri arasında alan dışından kişilerin öğretmen olarak istihdam edilmesi yer alıyor.1970'li yıllarda gece eğitimi, mektupla öğretim ve hızlandırılmış programlarla 120 bin civarında gencin biranda öğretmen yapıldığı dönemlerden geçen Türkiye'de en son 1997'de her üniversite mezununa hiç bir pedagojik formasyon şartı aranmaksızın öğretmenlik hakkının verilmesi öğretmenin niteliği adına menfi sonuçlar doğuran uygulamalar oldu. Eğitimcilerin itiraz ettiği husus diğer meslekler gibi öğretmenliğin de bir ihtisas mesleği olduğu ve geleceğimizi emanet edeceğimiz gençlerimizin en iyi yetişmesi için bu mesleğin eğitimini görmüş kişilerin öğretmen olması gerektiği idi. Marmara Üniversitesi Eğitim Fakültesi öğretim üyesi Doç. Dr. Cemil Öztürk 1. Uluslararası Öğretmen Yetiştirme Sempozyumu'nda alan dışından öğretmen olanların yaşadığı problemleri şöylece özetlemişti: "Dışardan atanan öğretmenler öğretim ilke ve tekniklerini bilmedikleri için eğitim öğretim planlarını hazırlamakta güçlük çekiyor, çocukların gelişme ve öğrenme süreçlerini algılayıp değerlendime yapamıyorlar ve eğitim teknoloilerini kullanmada güçlük çekiyorlar". Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Yahya Akyüz Milli Eğitim Dergisi'nin 137. sayısında yazdığı makalesinde ihtiyaç ne kadar acil ve büyük olursa olsun niteliksiz öğretmen yetiştirilmesine ve işsiz her fakülte mezununun öğretmen yapılmasına karşı çıkıyor ve "Herhangi bir ülkede öğretmenler ve öğretmenlik mesleği üstün güç ve statüye ulaşmadıkça o ülkede en iyi eğitim sistemi ve yüce eğitim amaçları da bulunsa bunlar gerçekleşmez. Saygın ve gerçek öğretmenler kötü bir eğitim sisteminde bile çok yararlı sonuçlara ulaşılabilirler" diyor. Marmara Üniversitesi Eğitim Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Ayla Oktay ise, üniversite mezunu herkesin öğretmen yapılması uygulamasına devam edilirse öğretmenlik mesleğinin üniversite sınavında en son tercih edilen mesleklerden olan bir meslek olmaktan kurtarılamayacağını ifade ediyor.
Öğretmenin nitelikli olmamasının sebebleri arasında tabiki sadece alan dışı istihdam gelmiyor. Öğretmen yetiştiren eğitim kurumlarının ideal öğretmeni yetiştirmede çok başarılı olduğu da söylenemez. Eğitim öğretimin yetersiz olması, öğretmenin kendini yenileyememesi gibi sebebleride sayabiliriz.
Öğretmen kıt kanaat geçiniyor
Ekim ayı rakamlarına göre 4 kişilik bir ailenin geçinme standardının 225 milyon, sadece mutfak harcamalarının 85 milyon lira olduğu Türkiye'de göreve yeni başlayan bir öğretmen 95 milyon lira maaş alıyor. Mesleğinin zirvesinde 30 yıllık bir öğretmen ise 126 milyon lira para alıyor. Yani bugünkü kurla bir öğretmen ortalama 320 ile 350 dolar arasında para alıyor. Oysa devamlı olarak örnek gösterdiğimiz batılı ülkelerde bu rakamlar Türkiye'dekini dörde beşe katlıyor. Bazı ülkelerdeki en düşük ve en yüksek öğretmen maaşları dolar bazında şöyle: Almanya (1330 - 4240), ABD (1430 - 5760), İsviçre (1970 - 6300), Hollanda (1400 - 3350), Avusturya ( 1280 - 3740). Öğretmen maaşları Suudi Arabistan'da ise 1200 ile 2340 dolar arasında. Maddi imkansızlıklar yüzünden kılık kıyafetine, sosyal yaşantısına yeterince özen gösteremeyen öğretmen, kültürel etkinliklere de katılamıyor. Kitap, gazete, dergi ve mesleki yayın organlarını takip edemiyen öğretmen kendini yenilemekte de zorlanıyor. Büyük şehirlerde yaşayan öğretmenlerin durumu ise daha vahim. Ulaşım ve kira probleminin sıklıkla yaşandığı büyükşehirlerde öğretmen olmak daha da zor. Öğretmenin kıt kanaat ancak geçinebilecek derecede olması mesleğin toplumda prestiji sarsılan ve saygınlığını yitiren bir meslek olarak algılanmasını sağlıyor. Geçinemeyen öğretmenler ya ek iş yapmak zorunda kalıyor ya da gayri meşru işler yapmak zorunda kalıyor. Prof. Dr. Yahya Akyüz Türkiye’de Öğretmenlerin Toplumsal Değişmedeki Etkileri isimli kitabında öğretmenin yaşadığı ekonomik sorunlarınların ne derece vahim sonuçlar doğuracağını şöyle ele alıyor “Öğretmenin kendisini normal ve insanca, hatta müreffeh şekilde yaşatacak bir ücrete hakkı vardır. O yiyip, iyi giyinebilmeli, kitap-gazete alabilmeli, yurt içi ve dışı gezilere çıkabilmelidir. Öğretmene maddi olanaklar sağlanırsa meslek yetenekli kişileri çeker, güç ve prestij kazanır. Ama öğretmen maaşı ile aç kalırsa garsonluk, inşaat işçiliği... yapar ve görevinden soğuduğu gibi zamanını mesleğine aykırı işlerde çarçur ettiği için verimi de düşer. Toplumda mesleğe karşı olumsuz değerler oluşur veya kökleşir, yetenekliler girmez, girenler ayrılır. Elinden hiçbir iş gelmeyen, herhangi bir ücrete razı kişiler mesleği doldurur”
Öğretmenliğin kariyeri düşük
Türkiye’deki resmi lise öğretmenleri üzerinde yapılan bir araştırmada ise öğretmenlerin yüzde 40’a yakının işi bırakmayı, yüzde 61’inin ise iş değiştirmeyi sık sık düşündüğünü ortaya koydu. Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültebi Eğitim Bilimleri Bölümü Öğretim üyelerinden Yrd. Doç. Dr. Ayşen Bakioğlu’nun örneklem olarak seçtiği 135 lise öğretmeni üzerinde yapılan araştırmada öğretmenlerin yüzde 53’ü başarı gösterdiklerinde ödül almadıklarını, yüzde 48’i ise öğretmenlik mesleğinin kendilerine mesleki ve kişisel tanınma imkanı sağlamadığını ifade ettiler. Araştırmada öğretmenlerin yüzde 85’i meslek haricinde faydalı olmayacak önemsiz işler yapmak zoruda olduklarını belirtiyorlar. Ayşen Bakioğlu, bu durumu “ Eğitim sistemindeki merkeziyetçiliğe tepki” olarak yorumluyor. Bakioğlu, ortaya çıkan tabloya göre öğretmenin öğüte ihtiyaç duyduğu ancak yukarıdan gelen emirlere bağımlı hareket etmekten pek hoşlanmadığını belirtiyor. Ayşen Bakioğlu, araştırmaya katılan öğretmenlerin anket sorularına verdikleri tepkilerden (% 93), öğretmenliğin terfi imkanları sınırlı ve yukarı harekete pek imkan vermeyen bir kariyer olduğunun anlaşıldığını söylüyor. Yapılan değerlendirmede “Geleneksel olarak öğretmenlik dar sınıflar içinde gerçekleştirilen bir meslektir. Bir öğretmenin rolünü genişletmesinin tek yolu onu yönetime kaydırmaktan ibarettir. Kısaca öğretmenlerin terfi fırsatları kısıtlıdır. Öğretmenlerin tamamı ya iş değiştirmeyi, ya istifa etmeyi, ya da emekli olmayı düşünmektedir. Bu oldukça karamsar bir tablodur. Öğretmenlik kariyerinin geleceği için acilen önlem alınması gerekir” diyor.
Öğretmenlik cazibesini yitirdi
Mesleğin kalite erozyonuna uğraması, toplumsal saygınlığını yitirmesi,yetişme tarzı, ekonomik, sosyal ve siyasi sebebler öğretmenliğe olan yönelmeyi durdurdu. Üniversite sınavında Eğitim Fakülteleri yüksek puanlarla kaliteli öğrenci alamıyor. Öğrenciler 'Hiç bir yeri kazanamazsam en son tercih olarak bir öğretmenlik yazayım' düşüncesiyle hareket ediyor. Eğitim fakültelerinin öğrenci kaynağı olması gereken Anadolu Öğretmen liselerinde ise öğrencilerin yüzde 70'e yakını başka mesleklere gidiyor. Öğretmenliği tercih edenlerin pek çoğu da Boğaziçi İngilizce Öğretmenliği gibi bölümleri tercih ederek mezun olduktan sonra yabancı dil bilmenin avantajını kullanarak başka mesleklere yöneliyor. Milli Eğitim Bakanlığı ise öğretmen bulmakta güçlük çekiyor. En son yapılan atamalarda 18 bin civarında kadro açılmasına rağmen ancak 4 bin öğretmen adayının müracat etmesi bunun bir göstergesi sayılabilir.
Herkes öğretmen olabilir mi?
Geçtiğimiz yıllarda pedagojik formasyon şartı aranmaksızın her fakülte mezununun öğretmenliğe alınması günümüzde 'Herkes öğretmen olabilir mi?' tartışmalarını beraberinde getirdi. Milli Eğitim eski Bakanı Mehmet Sağlam tarafından öğretmen açığını kapatmak için yapılan bu uygulama değişik eğitim örgütleri ve akademisyenler tarafından eleştirildi. Çünkü Ziraat Mühendislerinden tutun da Tıp doktorlarına varana kadar değişik mesleklerden 31 bin kişi öğretmen yapılmıştı. Eğitimcilerin itiraz ettiği husus diğer meslekler gibi öğretmenliğin de bir ihtisas mesleği olduğu ve geleceğimizi emanet edeceğimiz gençlerimizin en iyi yetişmesi için bu mesleğin eğitimini görmüş kişilerin öğretmen olması gerektiği idi. Ayrıca dışardan atanan öğretmenler öğretim ilke ve tekniklerini bilmedikleri için eğitim öğretim planlarını hazırlamakta güçlük çekiyor, çocukların gelişme ve öğrenme süreçlerini algılayıp değerlendime yapamıyorlar ve eğitim teknoloilerini kullanmada güçlük çekiyorlardı.(2) Ama ortada da bir gerçek vardı ki, Türkiye'nin ihtiyaç duyduğu öğretmen sayısı her geçen gün artıyor ve bu sayı 200 binlerle ifade ediliyordu.
Gerek Osmanlı'nın son dönemlerinde gerekse Cumhuriyet kurulduğu günden itibaren günümüze kadar öğretmen yetiştirme düzenimiz devamlı tartışmalı oldu. Öğretmen olmak için gerekli eğitim ve öğrenim görmemiş olanların öğretmen olarak atanmaları günümüzde olduğu gibi geçmişte de yaşandı. Meslek dışından öğretmen alımını ilk olarak 1857 yılında ilk Eğitim Bakanı Abdurrahman Sami Paşa, Rüştiye Mektepleri'nin yaygınlaştırıldığı dönemde, Darulmuallimin mezunu öğretmen adaylarından yeterli sayıda eleman bulunmadığını düşünerek gerçekleştirdi. Böylece Tanzimat döneminde açılmaya başlanan Rüşdiyelere öğretmen yetiştirmek amacıyla 16 Mart 1848'de kurulan Darulmualliminin bu amacı ilk kez delinmiş oldu. (1)Çünkü memleketin öğretmene ihtiyacı var ve ortada buna cevap verebilecek sayıda yetişmiş öğretmen yoktu.
Şimdi de aynı problemleri yaşıyoruz. Her gün basın yayın organlarında öğretmensizlik sebebiyle boş geçen derslerden yakınan öğrenci ve velileri izliyoruz. Türkiye'nin 2000 yılında ihtiyaç duyduğu öğretmen sayısı 190 bin. Bu sayıyı karşılayacak olan Eğitim fakültelerimizden mezun olan öğretmen adayı sayısı ise 15 bini geçmiyor. Geçtiğimiz günlerde yapılan öğretmen alımlarında 18 bin civarında kadro açılmasına rağmen 4 bin kişinin ancak müracat etmesi düşündürücüdür. Ayrıca öğretmenlik mesleğinin ekonomik ve sosyal statüsünden dolayı Eğitim Fakültelerinden mezun olanların hepsinin bu mesleği tercih etmedikleri de ortadadır. Bu rakamlar bize öğretmenliğin statüsünün yükseltilmesinin yanısıra ciddi bir öğretmen yetiştirmesi planlaması yapılmadığını ortaya koyuyor. Milli Eğitim Bakanlığı ile Eğitim Fakülteleri, dolayısı ile de YÖK arasında ciddi bir koordinasyon eksikliği söz konusu. Şu anda ciddi bir planlama yapılsa bile bunun en iyimser ihtimalle 4 yıl sonunda sonuç vereceği düşünülürse öğretmensizlik konusunda daha çok sıkıntılar çekeceğimiz ortadadır. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Yahya Akyüz Milli Eğitim Dergisi'nin 137. sayısında yazdığı makalesinde ihtiyaç ne kadar acil ve büyük olursa olsun niteliksiz öğretmen yetiştirilmesine ve işsiz her fakülte mezununun öğretmen yapılmasına karşı çıkıyor ve "Herhangi bir ülkede öğretmenler ve öğretmenlik mesleği üstün güç ve statüye ulaşmadıkça o ülkede en iyi eğitim sistemi ve yüce eğitim amaçları da bulunsa bunlar gerçekleşmez. Saygın ve gerçek öğretmenler kötü bir eğitim sisteminde bile çok yararlı sonuçlara ulaşılabilirler" diyor. Marmara Üniversitesi Eğitim Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Ayla Oktay ise, üniversite mezunu herkesin öğretmen yapılması uygulamasına devam edilirse öğretmenlik mesleğinin üniversite sınavında en son tercih edilen mesleklerden olan bir meslek olmaktan kurtarılamayacağını ifade ediyor.
Vahim tablo
Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyeleri Prof.Dr. Rıfat Okçabol ile Doç.Dr. Fatma Gök tarafından gerçekleştirilen Öğretmen Profili Araştırma Raporu geçtiğimiz haziran ayında kitap haline getirildi. 19 ildedeki 205 eğitim kurumunda çalışan 2 bin 301 öğretmenin görüşlerine başvurulan ve Eğitim Sen’nin kitap haline getirdiği araştırma öğretmenlerle ilgili çok çarpıcı sonuçlar içeriyor. İşte öğretmenlerin içinde bulunduğu içler acısı durumu gözler önüne seren araştırma raporundan bazı ayrıntılar: Mesleğe başlayanların sadece yüzde 5'i ideallerini gerçekleştirmeyi amaçlıyor. Yüzde 17'si zorunluluktan, yüzde 7'si rastlantı, yüzde 6'sı da ÖSYS sonucunda öğretmen olduğunu bildiriyor
Öğretmenlerin yüzde 70 ek iş yapıyor
Yüzde 62'si kitap okumuyor
Kitap okuyanlar arasında ise yüzde 88'i mesleki kitapları okumuyor.
Öğretmenlerin yüzde 89'u düzenli olarak gazete okumuyor. Yüzde 8'i ise hiç gazete okumuyor.
Öğretmenlerin yüzde 66'sı mesleklerinin toplumda kabul görmediğini belirtiyor.
Öğretmenlerin yüzde 59'u kirada otururken, yüzde 11'i de lojman,öğretmenevi veya misafirhanelerde oturuyor.
Yüzde 57'sinin özel arabası yok
Gelir gurubu yönünden, öğretmenlerin yüzde 27'si kendilerini kötü durumda hissederken, yüzde 59'u orta, yüzde 13'ü de iyi durumda olduklarını belirtiyor
Yüzde 10'u ‘Bu maaşla bu kadar çalışılır’ derken yüzde 11'i fırsatını bulsalar meslekten ayrılacaklarını, yüzde 17'si ise gençlere öğretmen olmalarını öğütlediklerini ifade ediyorlar.
Öğretmenlerin yüzde 18'i sinema, tiyatro ve konser gibi kültürel etkinliklere katılmadığını belirtirken, yüzde 39'u da bu soruyu yanıtsız bıraktı.
Öğretmenlerin yüzde 68'i eğitimin ezbere dayandığını ifade ediyor
Öğretmenlerin yüzde 60'ı eğitim sistemimizin demokratik olmadığına inanıyor
Yüzde 45’i eğitim sistemimizin laik olmadığına inanıyor
Yüzde 74'ü ‘eğitimde fırsat eşitliği yoktur’ diyor
Yüzde 54'ü öğretmenler özel ders vermelidir diyor
Yönetici öğretmen ilişkisi yeterli düzeyde değildir diyenler yüzde 44'üteşkil ederken, öğretmenler arası ilişkiler yeterli değildir yüzde 39, yönetici ve öğretmenler ile veli ilişkileri iyi değildir yüzde 57 oranında
Varlıklı kesimin gözdesi olan özel okullardan ve Anadolu liselerinden öğretmenliğe gelenler yok denecek kadar az
Öğretmen 24 Kasım’ı kabul etmiyor
Kutlanmaya başlandığı ilk yıllarda bir şenlik havası içinde geçen 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü artık öğretmenler kabul etmiyor. KESK’e bağlı Eğitim Bilim ve Kültür Emekçileri Sendikası (Eğitim Sen) bu yıl yapılacak olan kutlamalara katılmama kararı aldı. Eğitim Sen 2 Nolu Şube Başkanı Alaattin Dinçer 24 Kasım’ı niçin protesto ettiklerini şöyle açıklıyor: “Yıllardan bu yana 24 Kasımlar boş vaat ve boş sözlerle öğretmenlerin kandırıldığı bir gün oldu. İçi boş vaatlerden başka hiç bir somut adımın atılmadığı bir günün öğretmenler nezdinde hiçbir değeri olamaz. Bizim için böyle bir gün anlam ifade etmiyor. Törenlerde cek caklı ve cilalı sözlerden başka bir şey yok. 24 Kasım bittiğinde her şey unutuluyor. Bu yüzden böyle bir günü öğretmenler günü olarak kabul etmiyoruz. Ayrıca bu günü 12 Eylül’ün öğretmenlere bir dayatması olarak görüyoruz. Öğretmenlerin bir günü olacaksa ona öğretmenler karar vermelidir. Bazı konularda olduğu gibi 24 Kasım’da da Atatürk kullanılıyor. Bu gün veli ve öğrenciler tarafından hediye verme günü gibi algılanıyor. Bu onur kırıcı bir durumdur”
Alternatif Öğretmenler Günü
Alaattin Dinçer, Eğitim Sen olarak bundan sonra öğretmenler günü olarak 24 Kasım’ı değil, 5 Ekim’i kutlayacaklarını belirtiyor. Dinçer, 24 Kasım değil de neden 5 Ekim’i kutlayacaklarını da şöyle açıklıyor: “ BM Eğitim, Bilim ve Kültür örgütü UNESCO Genel Kurulu’nun 28. oturumunda 5 Ekim günü Dünya Öğretmenler Günü olarak kabul edildi. Bu günde uluslararası öğretmen çatı örgütlerinin katkılarıyla öğretmenlerin statüsüne ilişkin tavsiye kararları alındı. Bu belge öğretmenlerin salt okul içinde değil toplum içinde de yerine getirdikleri işlevlerin taşıdığı önemi uluslararası düzeyde belgeleyen, öğretmenlerin tüm sorunlarını ele alan ve durumlarını tüm ayrıntıları ile düzenleyen bir belgedir. Bu yüzden öğretmenler ‘dayatma’ öğretmenler gününü değil tüm dünya öğretmenlerinin kutladığı 5 Ekim’i kabul etmiştir”
Artık hiç bir öğretmen idealist değil
Öğretmenliğin meslek olarak idealizmini yitirdiğini ifade eden Dinçer,"Öğretmenlik cazibesini yitirdi, eskilerde olduğu gibi o artık bir idealizm mesleği değil. Büyük kentlerde yüzde 70'i ek iş yapıyor. Genel hava değişti. Fedakar öğretmen devri artık kapandı. Bunun birinci derecede sorumlusu da devleti yöneten gelmiş geçmiş siyasal iktidardır" diyor. Yüzdelik zamma karşı çıkan Dinçer acil çözülmesi gereken problemlerini de şöyle anlatıyor: "İlk olarak toplu sözleşme istiyoruz. Şuanda 657 sayılı devlet memurları kanunun 125 maddesi değiştirilerek öğretmenin meslek hayatı iki müfettişin yazacağı raporla sona erdirilmek isteniyor. Memura yargı yolunu kapatacak olan ve şuanda Anayasa Komisyonu'nda görüşülen bu tasarı acilen geri çekilmelidir. Ayrıca çeşitli hakları için mücadele ettiği için ceza alan meslektaşlarımızın cezaları affedilmelidir. Sendikal sıkıntılarımız var. Sürgün soruşturma ve cezalar hayatımızın bir parçası haline geldi bir an önce bunların durdurulmasını istiyoruz" (Bu dosya 24 Kasım 1998'de öğretmenler günü sebebiyle yazı dizisi olarak hazırlanmış ve yayınlanmıştır)
 
 
 
           
 
  67019 ziyaretçi (113595 klik)  
  Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol