ERSAN ÖZÇELİK
  CUMHURİYET BAYRAMI
 
 
CUMHURİYET NEDİR?
Ulus tarafından seçilen bir parlamentoya dayanan ve basında bu parlamentonun seçtiği cumhurbaşkanının bulunduğu bir siyasal rejimdir. Bütün cumhuriyetlerin ortak yanı, devlet başkanlığının babadan oğula geçmemesidir. Şu da bilinmelidir ki, adı cumhuriyet olan bütün devletlerde demokratik bir yönetim olduğu sanılmamalıdır.
Ünlü bilgin Aristo'nun: "Bütün toplumun ortak menfaatin! gözeten halk idaresidir." diye tanımladığı cumhuriyeti Montesquie şöyle açıklar: "Yasama, yürütme, yargı diye adlandırılan üç ana kuvvet birbirinden bağımsız ancak birbirini dengeli ve hızılı bir biçimde denetleme esasına göre işleyen, basında belirli bir süre için seçilerek gelen yöneticilerin bulunduğu bir siyasi rejimdir."
Cumhuriyet rejimi 1789 Fransız İhtilalinden sonra baskıcı krallıklara karşı bir tepki olarak Avrupa'da ortaya çıkmıştır. Zamanla, özellikle baskıcı diktatörlerce dünyanın çeşitli ülkelerinde "cumhuriyet" adı, bir maske olarak kullanılmaya başlanmıştır. Demokrasiyle, gerçek anlamda bir seçimle hiç ilgisi olmayan yönetimler kendilerini şirin, sevimli gösterebilmek için adlarını cumhuriyet koymuşlardır.
Oysa cumhuriyet, halkın halk tarafından yönetildiği idare şeklidir. Bu yönetim de ancak demokratik parlamenter sistemle gerçekleştirilebilir.
Siyaset bilimcilerine göre cumhuriyetin ideal şekli şöyledir: Çok partili siyasal yaşamda, genel seçimlerle iş basma getirilmiş kişilerin çıkardığı yasalarla yönetilen, tamamen tarafsız, hiçbir zümreye, cemaate ayrıcalık tanımayan yönetim şeklidir. Ancak bütün ülkelerde bu ideal yönetimin uygulandığı söylenemez. Örneğin İran da, Fransa da birer cumhuriyettir. Ancak yönetim biçimleri taban tabana zıttır, birbirlerine hiç benzemez.
Bizim devletimizin şekli de cumhuriyettir. Bu, Anayasamızın 1. maddesinde:
"Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir." diye ifade edilmiştir.
CUMHURİYET'E GİDEN YOL
Cumhuriyet kurulmadan önce ülkemiz padişahlıkla yönetiliyordu ve devletin adı "Osmanlı İmparatorluğu" idi. Padişah olmak için çok önemli özelliklere, yeteneklere sahip olmaya gerek yoktu. Çünkü padişahlık, babadan oğula geçiyordu, Osmanlı İmparatorluğu ilk zamanlarda üstün başarılar gösteren, iyi hikmetler veren, halkım düşünen Fatih Sultan Mehmet, Yavuz Sultan Selim, Kanunî Sultan Süleyman gibi padişahlar döneminde dünyanın en büyük devleti konumuna geldi. Daha sonraları ise yeteneksiz ve beceriksiz padişahlar ve devlet adamları yüzünden geriledi. Güçsüz, geri kalmış bir ülke konumuna düştü.
1914 yılında çıkan 1. Dünya Savaşı'na girildi. Büyük kahramanlıklar gösterdiğimiz bu savaştan, birlikte katıldığımız devletler yenik çıktığı için biz de yenik sayıldık.
Dört yıl süren 1. Dünya Savaşı'ndan sonra düşmanlar yurdumuzu dört bir yandan işgal etmeye başladılar. Başta İstanbul, İzmir, Adana, Antalya olmak üzere pek çok kentimize, kasabamıza düşmanlar girip yerleştiler. Halka olmadık eziyetler, kötülükler yaptılar.
Bütün bunlar olup biterken padişah, rahatını bozmamak için düşmanlarla anlaşma yolunu seçmişti, ulusunu düşünmüyordu.
Yurdun ve ulusun içine düştüğü bu kötü durum, Mustafa Kemal'i harekete geçirmişti. Yurdun üstünde dolaşan kara bulutları dağıtmak istiyordu. Bu amaçla 19 Mayıs 1919 günü Samsun'a çıktı. Orada halkımıza yurdun durumunu anlattı. Erzurum'a, Sivas'a gitti. Buralarda yurdun çeşitli yerlerinden gelen temsilcilerle Erzurum ve Sivas Kongrelerini yaptı. Türk ulusu ya tüm düşmanları yurttan kovarak bağımsızlığına kavuşacak; ya da hep birlikte ölene kadar mücadele edecekti.
Mustafa Kemal, 27 Aralık 1919 günü Ankara'ya geldi. Kurtuluş Savaşı'nı yönetmek için kendisine burayı merkez yaptı.
TBMM, 23 Nisan 1920'de Ankara'da açıldı. Başkanlığa da Mustafa Kemal seçildi.
Artık düşmanlarla önemli çarpışmalar yapılmaya, başarılar kazanılmaya başlandı. 1. ve 2. İnönü Savaşları, Sakarya Meydan Muharebesi kazanıldı. Bütün cephelerde Türk ordusu büyük zaferler kazanıyor, düşmanları yurttan söküp atıyordu.
Sonunda Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Paşa, 26 Ağustos 1922 günü Türk ordularına, düşmanlara son darbenin vurulması emrini verdi. 30 Ağustos 1922 günü, Başkomutanlık Meydan Muharebesi ile düşman orduları yok edilip kesin zafer kazanıldı.
Kurtuluş Savaşı, Türk ordusunun zaferiyle sonuçlanınca son Osmanlı Padişahı Vahdettin, bir gece gizlice bir düşman gemisine binerek ülkeyi terketti.
Askerî zaferden sonra İsviçre'nin Lozan kentinde yapılan uluslararası toplantılarda, Türk ulusunun bağımsızlığı bütün devletlerce kabul edildi. Artık savaş yılları sona ermiş, bağımsız Türk devleti, varlığım tüm dünyaya duyurmuştu.
Atatürk'e göre Türk ulusunun padişahlıkla yönetilmesi düşünülemezdi. Artık Türk ulusunun kendi kendini yönetmesi gerekiyordu.
Mustafa Kemal, arkadaşları ile bu konuyu uzun uzun konuştu."Türk ulusuna en 'uygun yönetim şekli cumhuriyettir." diyerek düşüncesini belli edip cumhuriyetin kurulması için çalıştı. Nihayet 29 Ekim 1923 günü "Cumhuriyet" ilan edildi. Yeni Türk devletinin adı "Türkiye Cumhuriyeti" oldu.
TBMM ilk cumhurbaşkanlığı seçimini yaptı. Bütün milletvekillerinin oybirliği ile Mustafa Kemal Atatürk, ilk cumhurbaşkanı seçildi.
Bütün ömrünü milletine adayan Ulu Önder Atatürk, ölünceye kadar da Cumhurbaşkanı olarak ulusuna hizmet etti.
 
CUMHURİYETİN İLANI
Birinci Dünya Savaşı'nda birçok cephede başarı kazanılma sına rağmen, birlik olduğumuz devletler yenilince. İstanbul hükümeti, şaşkınlık ve panik içinde 30 Ekim 1918'de Mondros Ateşkes Antlaşması'nı imzalamak zorunda kalmıştır. Bu antlaşmanın maddelerinden faydalanan düşmanlar, Anadolu'yu her taraftan kuşatmıştı. Bu kötü durumu fırsat bilen azınlıklar da ellerinden geleni yapıyordu.
Bu acı olaylar karşısında şahlanan Türk milletinin büyük evladı Mustafa Kemal Paşa, Samsun'a çıktı, istanbul Hükümeti'nin yurdu kurtaramayacağı anlaşılmıştı. Mustafa Kemal Paşa'nın önceden Anadolu topraklarına ayak basar basmaz uygulamaya çalıştığı temel fikir Millî hakimiyete dayalı kayıtsız ve şartsız bağımsız bir Türk Devleti kurmaktı. Bunu temel bir karar olarak gerçekleştirecek parola ise "Ya istiklal, ya ölüm" parolasında yer alıyordu. Kayıtsız ve şartsız yeni bir devlet için de önce Türk milleti adına karar verecek bir meclisin kurulması gerekiyordu. Mustafa Kemal, bu meclisin her türlü düşman baskısından uzak Ankara'da toplanmasını Türk milletine duyurdu. Millet, temsilcilerini seçerek Ankara'ya gönderdi. Türkiye Büyük Millet Meclisi 23 Nisan 1920'de törenle açıldı.
Türkiye Millet Meclisinin 23 Nisan 1920'de açıldığı gün yeni hükümet, Cumhuriyet yönetiminin gereklerine göre düzenlenmişti. Ama, o günlerde milleti rejim kavgalarına düşürmemek, millî birliği parçalamamak için adı konmamış, "Büyük Millet Meclisi, Hükümeti,, adı verilmişti.
" Vatan sevgisine, erdemliğe dayanan Milli Hükümet, o günden sonra milletini yücelten nice mutlu sonuçlar elde etti. Bu iki yıl içinde Türk orduları kesin zaferi sağladılar. Millî Misak içindeki vatan topraklarını düşmandan temizlediler. Yeni Türk devleti, bütün görkemiyle ortaya çıkmış bulunuyordu. Birinci Meclis görevini öğünçle tamamlamıştı. Anayasa gereğince iki yıllık süresini doldurduğundan dağıldı.
Bildiğimiz gibi, Birinci Meclis vatanın kurtuluşunu sağlamak için politikadan arındırılmıştı. Mecliste partiler yoklu. Halbuki bundan sonra memleketin kaderine, geleceğine yön verecek aynı anlayışla" birleşen insanların parti kuruluşları halinde mecliste temsil edilmeleri zamanı gelmişti. Mustafa Kemal Paşa, bu anlayışla Sivas kongresiyle kurup teşkilatlandırdığı Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Cemiyeti'ni partiye dönüştürdü. Adım da Cumhuriyet Halk Partisi (Fırkası) koydu. Yapılan seçimde Halk Partisi meclise çoğunlukla girdi ve iktidarı aldı.
Birinci Anayasamızda devlet ve hükümet başkanlığı Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı'nda toplanıyordu. Bu biçim, o günlerde İstanbul'da yaşayan padişahın varlığından ileri gelmişti. Yönetimde devlet başkanlığı ile hükümet başkanlığının bir elde toplanması, bazı çelişkilere yol açıyordu. Bu durumu düzeltme zamanı da şimdi doğmuştu. Çünkü bir yıldan beri kaldırılan saltanattan ötürü Türk balkının çoğunluğu hiç tedirginlik duymamıştı. Tedirgin olanlar, sıkı sıkıya geleneklere bağlı kişiler, ya da saltanat yönetiminden çıkar bekleyen kimselerdi.
Bu deneme süresi, Türk milletinin olgunluğunu da vurgulamıştı. Özgür ve tam millet egemenliği ancak, cumhuriyet yönetimiyle sağlanabilirdi.
28 Ekim 1923 akşıma Mustafa Kemal Paşa, "Yarın Cumhuriyeti ilan edeceğiz" diyerek ilk işareti verdi. Ertesi gün 29 Ekim'de Meclise sunulan tasarı, Anayasa'nın bazı maddelerini değiştiriyordu. Bu değişikliklere göre Anasaya'nın birinci maddesi "Türkiye devletinin hükümet biçimi cumhuriyettir" hükmünü taşıyordu. Meclis akşam 20,30'a kadar bu maddeleri İnceledi ve yasa değişikliklerin! "Yasasın Cumhuriyet,, alkışları arasında kabul etti. Az sonra da yeni Türkiye'yi bu asamaya getiren milletin kahraman evladı, Ankara Milletvekili Gazi Mustafa Kemal Paşa'yı cumhurbaşkanlığına seçti. Bu seçimden ötürü Millet Meclisi üyeleri ne Gazi Mustafa Kema Paşa teşekkür ederken, "Millet sevgisini her işte dayanak yaparak hep birlikte ileriye gideceğiz" demiş, konuşmasını "Türkiye Cumhuriyeti elbette mutlu, başarılı ve muzaffer olacaktır,, sözleriyle bitirmişti.
Cumhuriyetin ilan edildiğini duyan Türk halkı, her yerde bu mutlu günü coşku ile kutladı. Her yıl 29 Ekimde bu günü "Cumhuriyet Bayramı,, olarak kutluyoruz. Millî bayramlarımızın en anlamlısı, en büyüğü Cumhuriyet Bayramı'dır.
 
 
 
 
 
CUMHURİYET YÖNETİMİ
 
Osmanlı Devleti'nin yönetimi monarşi idi. Padişahın ağzından çıkan her söz yasa sayılırdı. Halk yönetimin dışında, korkak, kuşkulu, çekingen ve sindirilmiş, padişah neyi buyuruyorsa onu yapıyordu. Halkın hiçbir şeyde söz hakkı yoklu. Mithat Paşa, Namık Kemal... gibi aydınlar halkın yönetime katılması için çok çalışmışlar fakat tam başarı sağlayamamışlardı.
Mustafa Kemal Paşa, bu yönetimin bozukluğunu, halkın büyük baskılar altında ezildiğin! biliyordu. Bu konuda tasarıları vardı. Ülkeyi bu yönetim şeklinden kurtarmak, halka dayalı bir yönetim kurmak istiyordu. O, bir cumhuriyet aşığı idi. Gençlik yıllarından beri memlekette cumhuriyet yönetimini kurmayı düşünüyordu. Öyle ki Sultan Vahdettin'e bile "Cumhuriyetçi,, olarak tanıtılmıştı. Kurtuluş Savaşı zaferle sonuçlanıp Anadolu düşmanlardan temizlenince Atatürk, hazırlıkları uygulama safhasına koymaya başladı. 1 Kasım 1922'de saltanat kaldırıldı. TBMM padişah olmadan memleketi en iyi şekilde yönetmişti. Bu deneme halkın olgunluğunu ispat etti. 29 Ekim 1923 günü 20.30'da 3 Türkiye'nin yeni yönetimi "Cumhuriyet,, olarak kabul edildi.
Cumhuriyet demokrasiye dayanan bir halk yönetimidir. Demokrasi ise halkın halk tarafından, halk için idaresidir. Eski Yunanca'da "demos" halk "kratein" idare kelimelerinden yapılamış "demokratia" sözünden gelir.
Cumhuriyet, bir halk idaresi şeklidir. Bu idarede egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Millet bu hakkını seçtiği temsilciler aracılığı ile kullanır. Bu hakkı, millet adına şahısları ve organları Anayasa belirtir. Bunlar Cumhurbaşkanı, TBMM, Bakanlar Kurulu ve bağımsız mahkemelerdir.
Atatürk ilkelerinin en büyüğü ve temeli "Cumhuriyetçilik,, ilkesidir. Çünkü cumhuriyet yönetimi olmadan öteki ilkeleri uygulamak mümkün değildir. Bu nedenle büyük Atatürk, cumhuriyet yönetimini" sarsacak, onun yıkılmasına yol açacak tüm tehlikelere karşı gereken önlemleri almıştır. Türk İnkılabı ya da Atatürk İnkılapları dediğimiz bütün gelişmeler Cumhuriyetin korunmasına, yüceltilmesine yöneliktir.
İnkilap ne demektir?
İnkılap, artık geçerliliğini kaybetmiş kurumları yıkarak, toplumun istekleri doğrultusunda, onun ihtiyaçlarına cevap verebilecek yeni kurumları açmaktır.
Türk İnkılabı ya da Atatürk İnkılapları, bir diriliş ve yenilik hareketi, millî bağımsızlık ve millî egemenlik mücadelesidir. Bu inkılaplarla Türk milleti dünyadaki şerefli yerini almış ve her alanda ilerlemeye başlamıştır.
İnkılabın en Başta Gelen Özelliği:
İnkılabın en başta gelen özelliği, topluma mal edilmesi, toplumca yapılan bir hareket olmasıdır.
Türk İnkılabının Özellikleri:
Türk İnkılabı, bir diriliş ve yenilik hareketi; millî bağımsızlık ve millî egemenlik mücadelesidir. Asya, Avrupa ve Afrika'da zaman zaman büyük devletler, imparatorluklar kuran Türk milleti, son altı yüz yıllık Osmanlı İmparatorluğu döneminde üstünlüklerim bütün dünyaya kabul ettirmişlerdir. Ne yazık ki l. Dünya Savaşı'nda yenik ve zayıf düşmüştü. Bunu fırsat bilen düşmanlar, Türk devletini ve milletini yok etmek istemişlerdir.Atatürk'ün eşsiz önderliğinde, kahraman milletimizin çelik iradesiyle kazandığı istiklal Savaşı ve onu takip eden Türk inkılabı, dışarda işgalciye içerde halife Sultana karşı direnişinin destanıdır. Türk inkılabı ile yeni Türkiye, dünya devletleri arasında saygın yerini kazanmıştır.
Türk İnkıiabının Toplumumuza Kazandırdıkları:
Türk inkılabı, Türkiye'ye Üoğu kültürü yerine Batı kültürünü getirmiş, modern zihniyeti geliştirmiş ve milletimizde var olan millî bilinci milletin ruhunda uyandırmıştır. Bu inkılap, eski ve geçerliliğini kaybetmiş kurumları asrın icaplarına göre kökten temizleyerek halkın istekleri ve ihtiyaçları doğrultusunda yeni kurumları getirmiştir.
Atatürk'ün İnkılap Anlayışı:
Atatürk'e göre Türk İnkılabı, "Türk milletini son asırlarda geri bırakmış kurumları yıkarak, yerlerine milletin en yüksek medenî icaplara göre ilerlemisini temin edecek kurumları koymuş olmaktır."'
Atatürk, kendisinin gerçekleştirmeye çalıştığı fikir ve prensiplerin, Türk milletinin ülkü ve isteklerinin özeti olduğunu çeşitli nedenlerle açıklamıştır. Türk milleti O'nun gösterdiği, çağdaş medeniyet seviyesinin üstüne çıkmakiçin her alanda büyük atılımlar yapmıştır.
Türk İnkılabı ile millî egemenliğini siyasi bağımsızlığım kazanan Türk milleti, sosyal hayatında, fikir hayatında ve ekonomik hayatında kökten değişmeler yapmıştır.
Saltanatın kaldırılmasının nedenleri:
Türkler, uzun yıllar hakanların, sultanların ve beylerin yönetiminde yaşamışlardır. 623 yıl da Osmanoğulları soyundan gelen sultanların ve padişahların yönetimide yaşadılar. Bu padişahlık ve sultanlığa "saltanat,, denir.
Türk milleti atalarına bağlı ve saygılıdır. Osmanlı soyuna da sonsuz bir saygısı vardır. Ancak, Abdülmecit'ten beri Osmanlı padişahları, ortaçağın gelenek ve göreneklerinden güç alıyor, gelişen dünya şartlarına ters düşüyorlardı. Milletlerin kendi kendilerim yönetme isteklerine karşı çıkmışlar, milleti koyun sürüsüne, kendilerim de onu güden çobana benzetiyorlardı. Yıllarca Türk milletinin saygısını, vefasını sömürdüler. Özel zevk ve sefaları için yaptıkları israflarla, milletin varlığım batırmışlar; açtıkları savaşlarla da yüzlerce Anadolu çocuğu şehit verilmiş, millet bitkin ve yoksul düşmüştür.
Son padişah Vahdettinve hükümeti, saldırıya uğrayan vatanı kurtaracağına, düşmanla işbirliği yapacak kadar küçülmüştür, Mustafa Kemal Paşa, büyük zafer kazanılana kadar millî hükümet adına bu hükümeti tanımasın) bir çok defa istemesine rağmen, bunu kabul etmemiştir. Lozan Konferansi'na TBMM Hükümeti yanında katılmak istediğini bildirdi. Oysa, Mudanya Ateşkes Antlaşmasıyla İstanbul'un yönetimi TBMM Hükümeti'ne verilince, Osmanlı devleti tarihe karışmıştı. Bu hükümetin Türk milleti adına söz söyleme yetkisi yoktu. Bunun için Mustafa Kemal Paşa, saltanatın kaldırılmasını öngören bir tasarı sundu. Meclis, tasarıyı oybirliği ile kabul ederek, 1 Kasım 1922'de bunu kanunlaştırdı. Böylece saltanat sona ermiştir.
Cumhuriyetin ilanı:
23 Nisan 1920'de TBMM'nin açılmasıyla yeni hükümet, cumhuriyet yönetimine göre düzenlenmiştir. Ancak, o günlerde sakıncalı görüldüğü için, adına "TBMM Hükümeti,, dendi, ilk meclis, vatanın kurtuluşu ve selameti için politikadan arındırılmıştı. Kurtuluş Savaşıyla tam bağımsızlığa kavuşunca, mecliste aynı düşüncede birleşen insanların kurduğu siyasî partilere gerek vardı. Bunun için Atatürk, Sivas Kongresi'nde kurduğu Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'ni siyasî parti haline getirecek "Cumhuriyet Halk Partisip adım koydu.
İlk anayasada padişahın varlığı düşünülerek, hükümet ve devlet başkanlığı TBMM Başkanlığı'nda toplanmıştı. Bu durum, bazı çelişkilere yol açıyordu. Bunu düzeltme zamanı gelmişti.
28 Ekim 1923 akşamı, Mustafa Kemal Paşa "Yarın Cumhuriyeti ilan edeceği" dedi. O gece İsmet Paşa ile buluşarak anayasanın bazı maddelerini değiştiren tasarıyı hazırladılar. Bu tasarının birinci maddesi; "Türkiye devletinin hükümet şekli cumhuriyettir" ifadesini taşıyordu. Meclis, 29 Ekim akşamı 20.30'a kadar bu tasarıları inceledi. Milletvekilleri yasa değişikliklerini, "Yasasın Cumhuriyet" alkışlarıyla kabul ettiler. Cumhuriyetin ilan edildiğim duyan Türk halkı, her yerde bu mutlu günü coşku ile kutladı.
Halifeliğin Kaldırılışının Nedenleri:
Halifelik, Hz. Peygamberimize vekil olarak İslamları ve İslamlığı yönetme görev ve ödevidir. Halife ise, islam devletinin ilk başkanı, peygamberimizin ölümünden sonra onun yerine geçen, ona halef olan kimsedir.
Devlet başkanı olarak dünyaya ait iktidarı temsil eder. Dini lider ve baş imam olarak da İslam aleminin reisidir. Osmanlı hükümdarının elinden Millî Mücadele ile egemenlik hakları ve devlet yetkileri alınmış, yerini halkın egemenliğim temsil eden TBMM'nin varlığı almıştır. Vahdettin'in kaçışı üzerine TBMM'nin seçtiği Halife Abdulmecit Efendi, yalnız Müslümanların din başkanı olacak, devlet işlerine karışmayacaktı. Kendisini halife seçen TBMM'e teşekkür etmeyi bile gereksiz gören Abdulmecit Efendi, meclisin isteklerini yerine getirmediği gibi, Osmanlı soyundan bahsediyor; hakları elinden alınmış bir padişah gibi kendini tanıtıyor; her cuma namazım ayrı camide kılarak, propaganda yapıyordu. Cumhuriyete gölge düşürmemek, halkın egemenliğim tehlikeye atmamak, dini politikaya alet etmemek ve yapılacak inkılapları gerçekleştirmek için, halifeliğin kaldırılması gerekli görüldü. 3 Mart 1924'te kabul edilen bir kanunla halifelik kaldırıldı.
Yurdumuzun İdari Teşkilatanması ve Ankara'nın Başkent Oluşu: Osmanlı yönetiminde memleket eyaletlere, eyaletler sancaklara (Liva) ayrılırdı. Devletin halkın ayağına gitmesi mümkün değildi. Devletin her hizmeti mutasarrıflığa kadar uzanmazdı. Halk, bir dileğini valiye duyurmak için günlerce ve aylarca yol yürümek zorunda kalırdı.
Cumhuriyet hükümeti, hizmetleri en küçük Türk köyüne kadar halka götürmek için büyük eyaletler yerine, daha küçük valilikler, iller kurdu, eski mutasarrıflıklar iller haline getirildi.Yeniller, pek çok ilçeler kuruldu. İlçeler bucaklara ayrıldı. Yeni devletin çağdaş ve halkçı bir devlet elması, Atatürk İnkılabının temel ilkelerden biridir.
Ankara'nın başkent olması: Mustafa Kemal, 27 Aralık 1919'da Ankara'ya geldiği zaman Ankaralılar tarafından coşkuyla karşılandı. Yeni devletin temeli 23 Nisan 1920'de atılınca, Ankaralılar Mustafa Kemal'i milletvekili seçtiler. Ankara, Millî Mücadele'nin ruhu olmuş, Büyük Millet Meclisiyle millete ışık tutmuş,ayrıca dış tehlikelerden uzak olması nedeniyle, bu küçük kasaba Türkiye Cumhuriyeti'nin başkenti olmuştur.
Çok Partili Rejim Denemelerinin Başlangıçta Başarılı Olmayışının Nedenleri:
Türkiye Büyük Millet Meclisi ilk kurulduğu zama siyasî görüşlerden arındırılmış ve kenetlenmiş bir bütün olarak tek amaç,ülkenin kurtarılması idi. Bu meclisin görevi bittiği zaman, devlete verilecek yönü tartışan gruplar oluştu. Sivas Kongresi'nde son şeklini alan "Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Derneği, Cumhuriyet Halk Partisi haline getirildi. Mustafa Kemal Poşa'nın bir Türk büyüğü olarak bir kenara çekilmesin!' isteyenler, O'nun bir diktatör olabileceğinden kuşkulandılar. Bunu engellemek ve O'nu aradan çıkarmak için meclise verdikleri önergekabul edilmeyince, karşıtları. Halk Partisine karşı "Terakkiper ver Cumhuriyet Partisi"ni kurdular. Bu parti din duygularım sömüren tutucu bir parti" oldu. Doğuda "din elden gidiyor" yaygaralarıyla başlayan ayaklanmalar nedeniyle. İsmet Paşa'nın ikinci kabinesinde çıkarılan "Takrir-i Sükun (Kargaşanın durdurulması) Kanunu,, ile bu parti kapatıldı. Mustafa Kemal Paşa, Halk Portisi'ni denetleyecek bir parti bulunması gereğin! bildiği için. Fethi Bey'i (Okyar) çağırarak cumhuriyetçilik, halkçılık ve milliyetçilikten ayrılmamak şartı ile karşı bir partinin kurulması için anlaştı. Fethi Bey, "Cumhuriyetçi Serbest Partiyi kurdu. Fakat bu parti de, tutucuların toplandığı bir kuruluş haline dönüşerek Terakkiperver Parti'nin görüşlerini benimseyince, inkılapların yapılmasına engel teşkil edeceği görüşüyle kapatıldı. Böylece ilk kurulan bu siyasî partiler uzun ömürlü olmadı.
Yeni Türk Devletine Karşı Yapılan Ayaklanmalar:
1- Şeyh sait isyanı (11 Şubat 1925)
2- Mustafa Kemal Paşa'ya Suikast teşebbüsü (16 Haziran 1926)
3- Menemen Olayı (23 Aralık 1930)
Menemen Olayı:
Atatürk inkılaplarına karşı gelen Derviş Mehmet isminde bir yobaz, kendisine mehdi (Dünyayı düzeltmekle görevli kişi) süsü verdi. Altı silah arkadaşıyla 27 Aralık 1930 günü camiden kaldırdıkları yeşil bayrakla Menemen meydanında "Din elden gidiyor; Şeriat isteriz" diye gösteri yapmaya başladılar. Halkı dağıtmak ve bu yobazları yakalamak için tabur subayı olan asteğmen Kubilay Bey görevlendirildi. Kubilay Bey, yaptıklarının hatalı ve kötü bir hareket olduğunu, vazgeçmelerini söyledi. Fakat Derviş Mehmet Kubilay'ı önce vurdu. Sonra da başım bir bağ bıçağı ile kestirerek bir mızrağın ucuna astırdı. Buna karşı çıkan iki bekçiyi de şehit ettiler.
Türk ordusunun "teslim ol,, çağrışma, silöhla cevap veren bu yobazlar, kısa zamanda yokalanarak sorguları yapıldı. Bu meydanda asıldılar. Bu irtica hareketi TBMM'de ve bütün yurtta şiddetle kınandı.
Atatürk, Fevzi Paşa'ya gönderdiği taziyet telgrafında "...Büyük ordunun kahraman genç zabiti ve cumhuriyetin müfküreci muallim heyetinin kıymetli uzvu Kubilay Bey, temiz kanı ile cumhuriyetin hayatiyetini tazeleyip ve kuvvetlendirmiş olacaktır" demiştir.
Türk Medenî Kanununun Türk Halkına Kazandırdıkları:
1- Türk ailesinin yeniden düzenlenmesini yaparak, büyük aile yerine, eşit hakka sahip eşlerden oluşan çağdaş aile sistemini getirdi.
2-Türk vatandaşları, cins, ırk, din ve mezhep ayrılığı olmadan hak ve ödevler bakımındın eşit sayıldı.
3- Ceza Kanunu ile de suçlu ve zanlıların, mutlak cezalandırılmaları yerine, bir daha suç işlemesin! önleyecek eğitme anlayışı getirildi. Cezaevlerinin bir iş yeri ve eğitim kurumu haline getirilmesi sağlandı.
4- Siyasi hak olarak, önce kadınlarımıza belediye meclisne üye seçme ve seçilme hakkı; daha sonra da milletvekili seç­me ve seçilme hakkı tanındı.
5- Türk kadını, modern toplumda yer almaşı için, önce peçeyi çıkardı. Şapka inkılabından sonra da, çarşaf yerine medenî kıyafetleri benimsedi.
6- Tek kadın ile evlenme sistemi getirerek, kadını, kocası yanında tek kadın, çocuklarının da öz annesi haline getirdi.
Tevhid-i Tedrisat (Eğitimde Birliğin Sağlanması) Kanunu ve Olumlu Sonuçları:
Türkiye'de eğitim ve öğretim çeşitli amaçlara yönelikti. Ortaçağlardan gelen medreseler,kapitülasyona dayanan ve Hıristiyanlığı yaymak amacıyla kurulan yabancı okullar ve Tanzimattan sonra açılmaya başlanan yeni okullar, yetişecek nesilleri birbirlerine düşman
olacak şekilde eğitmekte idiler. Aldıkları bilgi de birbirinden tutarsızdı. Oysa yeni Türkiye her bakımdan bütünleşmiş, kaynaşmış bir Türkiye olmalıydı.
İşte bu hedefe ulaşmak için Tevhid-i Tedrisat Kanunu 3 Mart 1924'te Büyük Millet Meclisi'nde kabul edildi. Buna göre, Türkiye'deki okullar ve eğitim kuruluşları Millî Eğitim Bakanlığı'nın denetimine verildi. Medreseler kapatıldı. Din adamı yetiştiren okullar açıldı. Yabancı okullar yeni baştan düzenlenerek, yabancı dille öğretim yapan okullar haline getirildi. Millî eğitim hizmeti, Türk vatandaşlarının istek ve kabiliyetleriyle, Türk toplumunun ihtiyaçlarına göre düzenlenmeye başlandı. Temel eğitim, devletin açtığı okullarda parasız ve mecbur tutuldu. Eğitim kurumları din, dil, ırk, cinsiyet gözetilmeden herkese açıldı.
Harf İnkılabı:
Türkler, önce Göktürk ve Uygur yazışım, Müslümanlığın kabulünden sonra da Arap alfabesini kullanmaya başladılar. Türk sanatçıları (hattatları) bu alfabeyle eşsiz sanat eserleri yaratmış
lardır. Fakat, bu yazıyı öğrenmekteki güçİük dolayısıyla okuma ve yazma bilenlerin sayışı çok azdı. Ayrıca Arapça, Farsça kelimeler.Türkçenin yapısı ile uyuşmadığı için kendi dilbilgisi kurallarını da birlikte getirmişler, böylece Türkçe kelimelerin yazılmasında bir imla sorunu ortaya çıkmıştır. Bunun için II. Meşrutiyetten beri latin alfabesinin kullanılmasını tartışan aydınlarımız vardı. 1928 yılında Atatürk önderliğinde Dil Encümeni kurularak,Türkçemize uygun harfleri bulma çalışmaları başladı.
Latin alfabesini örnek alan yeni Türk harfleri, 1 Kasım 1928 tarih ve 1353 sayılı kanunla kabul edildi.
Harf İnkılabının Sonuçları:
Kitaplar, gazeteler yeni Türk harfleriyle basılmaya başlandı. Kurslar, seminerler açıldı. Aydınlarımız okuma yazma seferberliğinde görev aldı. Başöğretmen Atatürk, bizzat kendisi halka okuma yazmayı öğretti. Harf inkılabı, yurdun her yerinde büyük ilgi gördü. Bu alfabe sayesinde çocuklarımızın 4-5 ayda, yertişkinlerimizin ise iki ay gibi kısa zamanda okuma yazma öğrenmesi, bu inkılabın en büyük başarısıdır.
Atatürk'ün en çok önem verdiği inkılap, harf inkılabıydı. O,bu inkılabı, Doğu uygarlığından atı uygarlığına geçişi sağlayacak büyük bir köprü olarak görüyordu.
Sanat ve Kültür Alanında Yapılan Değişiklik ve Yenlikler:
Atatürk, sanatın medenî toplumdaki can alıcı önemini çok ilyi farketmiş, özlediği uygar Türkiye'nin yaratılmasında sanatı ve sanata saygıyı baş şartlaran biri kabul etmiş; sanatı, medeniyet savaşında en etkin araç olarak görmüştür. Cumhuriyet kurulduktan sonra, memleketimizin yetenekli çocuklarım Avrupa'ya göndermiş; sanatçıları milletvekilliğine, büyük elçiliklere getirip onları onurlandırmış; kadınlara da sanatın kapılarını açmıştır.
Ankara Devlet Konservatuarı'nı, Ankara Devlet Tiyatrosu'nu, Devlet Operasi'nı, Filarmoni Orkestrasi'nı kurmuştur.Resim, heykel ve görsel sonotlorın öteki dallarında Türkiye'nin sesini dünyaya duyuran sanatçıların yetiştiği Devlet Güzel Sonatlar Akademisi açılmıştır.
"Kültür dediğimiz zaman, bir insan topluluğunun, devlet hayatında, fikir hayatında, iktisat hayatında yapabileceği, şeylerin sonucu kastediyoruz ki, medeniyet de bundan başka bir sey değildir" diyen Ulu Önder, kültürü milletin temel kaynaklarından biri saymıştır. Bu amaçla,
Türk Dil Kurumu, Türk Tarih Kurumu, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, bir çok yüksek okul ve faküteler açılmıştır.
Din Kurumlarının Yeniden Düzenlenmesi Amacıyla Yapılan Yenilikler:
Osmanlı devleti, kuruluşunda din temeline dayanmakta idi. Yeni Türk devleti. Laiklik ilkesin! benimsemiştir. Laiklik, dinsizlik ya do din düşmanlığı değildir, dinin siyaset ve devlet işlerine karıştırılmaması ve her vatandaşın vicdan hürriyetinin sağlanması demektir.
Bu amaçla dinle ilgili olan Şeriye ve Efkaf vekaleti kaldırıldı. Birer tembel yatağı olan tekkeler, batıl inançlaın tatmin yeri olan, mucize beklenen türbeler, zaviyeler 30 Kasım 1925 tarihli bir kanunla kapatıldı. Rum ve Ermeni patrikhaneleri korunmakla birlikte, kutsal günlerde sokaklarda yaptıkları ayinler kilise içine sokuldu. Müslümanların da bu tür törenleri camiler içine alındı. Türk tarihinin ünlü kişilerinin türbeleri yeni bir düzenleme ile ziyarete açıldı. Din adamlarının, dini kılıklarla dolaşmaları yasak edildi. Üfürükçülük yasak edildi. Cumhurbaşkanları ve milletvekillerinin yemin biçimi değiştirildi. Din adamlarım yetiştirmek için ilahiyat Fakülteleri, daha sonraları Yüksek İsIam Enstitleri ve İmam-Hatip okulları açıldı.
Kılık Kıyafet Değişikliğinin Nedenleri:
Doğu Medeniyetlerim Batı medeniyetlerinden ayıran dış özelliklerinin basında kıyafet geliyordu. Osmanlı İmparatorluğu zamanında giyim kuşamda bir birlik ve beraberlik yoktu. Başa takke, külah, kovuk, fes geçirilir, dolama ve sarık sarılırdı. Üste cepken, hırka, entari, cübbe giyilirdi. Kadınlar çarşaf giyerler,yüzlerin; peçe ile örterlerdi. 18. yüzyıldan cumhuriyete kadar kıyafetlerde bazı değişiklikler yapılmış takat, tutucular ve ulemalar "Şer'an giyilmesi caiz değildir" diye itiraz etmişlerdir. II. Mahmut devrinde fese, II. Meşrutiyet döneminde kalpağa itiraz edilmişti.
Oysa ne fesin ne de diğer kıyafetlerin dinle bir ilgisi yoktu. Batı medeniyetinin bir bütün olarak ele alınması medenî dünyanın giydiği kıyafetin de benimsenmesi gerekiyordu. Cumhu-
riyet'in ilomndan sonra Avrupalılar gibi giyinmek istekleri artmıştı. Bunda da Atatürk öncülük yapı. Basma şapka giyerek Kastamonu'ya bir gezi yaptı. Memur ve halk bir buyruk olmadan şapka giydiler. Ankara'da kendilerin! şapka ile karşı ladırlar. Bazı tutucuların dışında halk şapka giymeye başlamış; kadınlarımız da çarşaf, yeldirme ve peçelerim atmıştır. Büyük Önder, şapka veya fes demek, medeniyet demek olmadığım çok iyi biliyordu. O'nun asıl amacı, başlık değiştirmenin din değiştirmek olmadığım, kafalardaki batıl inançları söküp atmak gerektiğini anlatmaktı. Şapka bir başlık taklidi değil, hür fikir ve düşüncenin bir sembolü olarak kabul edilmiştir.
Takvim, Saat ve Ölçülerde Yapılan Değişiklikler:
Memleketimizde Hicrî veft.umî takvim; şinik, kile okka, müdbatman gibi ağırlık ölçüleri; endaze, arşın gibi uzunluk ölçüleri; alaturka ezanî vasatî saatler kullamlırdı. Ayrıca tatil günü cuma günü idi. Bütün bunlar, gerek memleketin iç hayatında, gerekse dünya ile olan münasebetlerimizde ortaya büyük güçlükler çıkarıyordu.
Bunun için 26 Aralık 1925 tarihinde kabul edilen bir kanunla Hicrî ve Rumî takvim bırakılorak Miladî takvim ve alaturka saat yerine milletlerarası saat kabul edildi. 20 Mayıs 1928'de milletlerarası rakam kabul edildi. 1935'te de cuma günü yerine pazar günü resmi hafta tatili olarak kabul edildi.
Soyadı Kanununun Çıkarılışının Nedenleri:
Bazı kimselerin babalarından kalma bir soyadı vardı. Köprülüler, Candaroğulları, Tekkeoğulları.... gibi. Fakat çok kimsenin soyadı olmadığı için belirsiz kişiler olarak görülüyordu. Kişileri tanımak ve ayırt etmek için çeşitli yöntemler izleniyordu. Bazıları Kör Salih, Çolak ismail gibi lakaplarla tanımlanıyor, bazıları Mustafa Sabri, Ali Enver, Ahmet Mithat gibi takma ya da baba adlarıyla tanınıyordu. Soyadı olmaması, askerlik, memurluk ve öğrencilik gibi işlerde karışıklıklara ve yanlışlara yol açıyordu. Mustafa Kemal, hem Türk ailelerine bir soyadı kazandırmak hem de kargaşalığı önlemek için "Soyadı kanunu" çıkarma kararı olda. 1934 yılında çıkarılan soyadı kanunu ile herkese soyadı verildi. TBMM, Mustafa Kemal Paşa'ya "Atatürk" soyadını verdi.
Sağlık Alanında Yapılan Atılımlar:
Kurtuluş Savaşı'ndan çıktığımız yıllarda savaşta kaybettiğimiz insanlardan daha çoğunu salgın hastalıklar nedeniyle kaybediyorduk. Frengi, kızamık, kolera, verem gibi bulaşıcı hastaıiklar ülkemiz için bir afetti.
Atatürk, daha millet meclisi açıldığı zaman, ilk günlerde sağlık işleriyle ilgilenmeye başladı. Cumhuriyetin ilanından sonra,barışın getirdiği ortamda sağlık işlerine daha çok para ayrıldı. Her ilde nümunu hastaneleri açıldı. Sıtma, verem, cüzam, frengi ile ciddi mücadeleye girildi. Bunda çok başarı kazanıldı. Birçok doğumevi, dispanser sanatoryum gibi kurumlar açıldı. 1927'de 13,5 milyon nüfuslu ülke bugün 57 milyonluk sağlam ve güçlü bir Türkiye oldu.
Ekonomi ve Ekonomi Alanında Yapılan Yenilikler:
Bir toplum ya da ülkedeki üretim, dağıtım ve servetlerin tüketim durumu ile ilgili olguların tümüne "ekonomi" denir. Osmanlı devletinin son zamanlarında ekonomi düzeyi çok bozulmuştu. Uzun süren savaşlar sonunda ülke bakımsız kalmış, halk yoksul düşmüştü. Tarım, eski yöntemlerle yapılıyordu, geniş topraklarımız ekilip dikilmiyordu. Endüstri gelişmemiş, kapitülasyonlarla ticaret, yollar ve limanlar yabancıların eline düşmüş yerli sanatlar bir bir ortadan kalkıyordu.
Yeni Türkiye devleti ekonomi politikasını saptarken, tarım,endüstri, ticaret ve bayındırlık işlerin! bir bütün olarak ele aldı.1923 yılında izmir'de İktisat kongresi toplanorak, yeni Türkiye'nin kalkınma hedefleri ve seçilecek yollar tartışıldı. Her alanda fakirleşmiş ve geri kalmış Türkiye'yi kalkındırmak için bankacılık geliştirilmiş, yeraltı zenginlikleri işletilmeye başlanmış, enerji kaynakları kurulup işletmeye açılmış, demiryolları, kara ve hava yolları açılmış. Tarım Kredi Kooperatifleri kurulmuş, köylüye damızlık hayvan dağıtılmış, endüstrinin kurulmasına ve geliştirilmesine çalışılmıştır. Bu arada özel sermaye teşvik edilmiş, büyük yatırımları da devlet üstlenmişti. Sümerbank, Etibank kuru muştu. Şeker, çimento, demir-çelik, cam, kağıt fabrikaları açılarak bu çalışmalar hızla sürdürülmüştür.
Tarım, Ticaret, Sanayi ve Bayındırlık Alanındaki Gelişmeler:
Türkiye, 1923'lerde yakılmış, yıkılmış, bakımsız ve yoksul bir haldeydi. Ülkede para, insan gücü ve teknik diye bir şey yoktu. Bunun için yeni Türk devleti, endüstri politikasını saptarken tarım, ticaret sanayi ve bayındırlık işlerini bir bütün olarak ele aldı.
Bu konularda hızla çalışılmaya başlandı. Tarım işlerine önem verildi. Köylünün belini büken aşar vergisi kaldırılarak yerine arazi vergisi kondu. Tarım Kredi Kooperatifleri kuruldu. Çiftçilere tohum ve damızlık hayvan dağıtıldı. Örnek fidanlıklar, çiftlikler kuruldu.
Ayrıca birçok fabrika açıldı. Madenlerimiz işletilmeye başlandı. YabanGiların elinde bulunan demiryolları devletleştirildi. Kara, deniz ve demiryolları hızla yapılmaya ve işletilmeye açıldı.
Meyve ve sebzecilik geliştirilerek dış ülkelere satılmaya başlandı. 1923'lerde üretilen buğday yetmezken, bugün dış ülkelere buğday satacak duruma geldik. Bugün yakılan yıkılan bakımsız ve yoksul Türkiye yerine, milyonları aşan kentleriyle, yeniden kurulan köyleriyle gelişmiş, endüstrisiyle bakımlı, onarımlı bir ürkiye haline geldi. Yetiştirdiği teknik ve iş gücüyle Suudi Arabistan, Libya, Irak ve Tunus'ta büyük projeleri gerçekleştirmektedir.
Askerî Alandaki Gelişmeler:
Mondros Antlaşmasıyla dağıtılan Türk ordusu. İstiklal Savaşı sırasında yeniden teşkil edilmiş, İnönü Savaşlorı'nda ve daha sonra oluşturulan değerli bîr ordu ile savaşılmıştı. Büyük zaferden sonra, Atatürk ve Türk hükümetleri gözünde ordu, en değerli varlık olarak önemini korudu. Komutanlan-mız, Türk ordusunu bütün zorluklara rağmen, çağdaş silahlarla donatmış, kara, deniz ve hava güçlerini manevra, talim ve çeşitli uygulamalarla ateş gibi çevik, savaş sanatım en ince ayrıntılarına kadar bilir hale getirdiler.
Ordunun yiyeceğini, yatacak yerini, giyeceğini kullanacağı silahları, araç ve gereçleri sağlamak üzere Millî Savunma Bakanlığı kurulmuş; orduyu savaşa hazırlama görevi de Genel Kurmay Başkanlığı'nda toplanmıştı.
"Büyük Türk Ordusu! Dünyanın hiçbir yerinde ve ordusunda yüreği senînkinden daha temiz ve daha sağlam bir askere rastgelinmemiştir."
9 Eylül 1922
ATATÜRK'ÜN CUMHURİYETÇİLİK ANLAYIŞI
Cumhuriyetçilik, Atatürk Devrimi'nde, ana ilke, temel değerdir. Çünkü Cumhuriyet, Atatürk Devrimlerinin bütün verimlerini içine alan bir devlet şekli olarak de­ğiştirilmez bir kavramdır.
Cumhuriyet yönetiminde yurttaşlar düşüncelerini yasal sınırlar içerisinde özgürce ifade edebilirler. Düşünce suç sayılamaz, yasaklanamaz, baskı altına alınamaz.
Cumhuriyet, devlet yönetiminde keyfiliğin ve şahsîliğin önlenmesi için en sağlam güvencedir. Siyasal iktidarların değişmesi, Cumhuriyetin ilke ve niteliklerine etki etmez.
Cumhuriyet yönetiminde yurttaşlar birtakım önemli ortak değerlere sahiptir. Tasada, kıvançta, sevinçte ortaklık, bunlardan bazılarıdır. Örneğin, yurdun belli bir yerinde yaşanan doğal afet, sadece o bölge insanım üzmez; tüm Türk yurttaşlarına üzüntü verir. Ya da sanat, spor gibi alanlarda elde edilen bir başarı, tüm ulus için bir kıvanç ve sevinç kaynağı olur. Böylece felaketler birlikte göğüslenirken, mutluluklar da beraberce yaşanır. Böylelikle yurttaşlar arasında birlik, beraberlik, dayanışma duyguları artar, mutlu bir toplum ortaya çıkar.
Atatürk'ün Cumhuriyetçilik anlayışını biraz da kendi sözlerinden görelim:
"Türk milletinin tabiat ve adetlerine en uygun idare, cumhuriyet idaresidir." "Cumhuriyet, ahlakî fazilete dayanan bir idaredir. Cumhuriyet, fazilettir. Sultanlık, korku ve tehdide dayanan bir idaredir. Cumhuriyet idaresi faziletli ve namuslu insanlar yetiştirir.
Sultanlık, korkuya ve tehdide dayandığı için korkak, alçak; sefil ve rezil insan­lar yetiştirir. Aradaki fark bundan ibarettir." "Egemenlik kayıtsız şartsız ulusundur." Cumhuriyet rejimi demek, demokrasi sistemi ile devlet şekli demektir. Biz Cumhuriyet'i kurduk, Cumhuriyet 10 yaşını doldururken demokrasinin bütün icaplarım sırası geldikçe koymalıdır."
"Benim için bir taraflılık vardır: Bir tarafım. O da Cumhuriyet taraflılığı, fikir ve sosyal inkılap taraflılığı. Bu noktada yeni Türkiye topluluğunda bir ferdi hariç düşünmek istemiyorum."
ATATÜRK VE CUMHURİYET
28 Ekim akşamı, arkadaşları na: "Yarın cumhuriyeti ilan edeceğiz!" diyen Gazi Mustafa Kemal'de cumhuriyet kavramının ne zaman doğduğunu henüz saptayabimiş değiliz. O da öteki Osmanlı aydınları gibi 2. Abdülhamid'e karşı çıkarken, önce sadece meşrutiyet yönetimini mi istiyordu? Bir anekdottan öğrendiğimize göre, 1907 yılında, Selanik'te Bulgar Türkoloğu Manolof'la görüşürken, "Saltanat kaldırılmalıdır." demişti. Manolof bunu 1928'de Bulgaristanlı gazeteci Arif Necip Kaskatı'ya anlatmış, o da 1948 yılında Cumhuriyet gazetesinin Yunus Nadi Arma-ğam'na gönderdiği yazısındaokuyucularınaduyurmuştu. Gerçi 1907'de2.Abdülhamid'in saltanatı sürerken söylenmiş "Saltanat kaldırılmalıdır." sözü, unutulacak sözlerden değildir; yine de anekdotları sakıntı ile karşılamak gerekir.
Erzurum Kongresi'nin sona erdiği 7/8 Ağustos 1919 gecesi, sabaha yakın, Mustafa Kemal, arkadaşı Mazhar Müfit Kansu'nun defterine, ileride yapılacak işleri yazdırır. Kansu'nun biraz da erken bularak "Kafi, kafi" diye karşıladığı bu izlencenin ilk maddesi şöyledir: "Zaferden sonra şekl-i hükümet cumhuriyet olacaktır. Bunu size daha önce bir sualiniz dolayısıyla söylemiştim." (M.M.Kansu:Erzurum'dan Ölümüne Kadar Atatürk'le Beraber, Türk Tarih Kurumu,1966,1. Cilt,s.131)
Hiç değilse 1919'da, henüz işin -sonu bilinmeyecek- basında iken Mustafa Kemal, cumhuriyeti amaçladığım bu belgeye geçirmiş oluyor. Bu açıdan, hemen bütün aydınlardan, yakın arkadaşları ndan daha ileri bir görüş içindedir.
Cumhuriyet ilan edildikten sonra, Hüseyin Cahit Yalçın gibi çağdaş düşünceli kişiler bile bu eyleme karşı çıkmışlardır. Söylev'in son sayfalarında, Gazi Mustafa Kemal, adım anmadan, Yalçın'ın yeni cumhuriyete nasıl karşı çıktığını anlatır. Yazar, Amerika'da, ABD dışında yirmi kadar cumhuriyet, bunların basında ise "zorla cumhurbaşkanlığına çıkmış bir zorba görürüz!" demektedir. (TDK'nun 1978'de 6. basımım yaptığı SÖYLEV'in641. sayfasında.) Yalçın, cumhuriyetimizin demokrasi ile ilgisi olmadığım anlatmaya çalışıyor. Bu saptama, uzun yıllar boyunca Atatürk'e karşı olanlarca işlenip durmuştur. Bu savda olanlar, daha Kurtuluş Savaşı içinde bir devrim yapılmakta olduğunu görmezlikten gelmişlerdir. Aradan altmış yıl geçtiği halde, devrimin sancıları bu gün de çekilmektedir. Atatürk, kendisine önerildiği gibi, sultan ya da halife de olabilirdi. Olmadı. Bir canlı varlık olarak yaşamı sınırlıydı. Siyasal bir vasiyetnamesi bulunmadığına göre, Söylevin sonunda Cumhuriyet'i gençlere bıraktığı da dikkate alınırsa, kendisinden sonra demokrasili bir cumhuriyet istediği apaçıktır. Hangi diktatör, O'nun gibi yaşadığı sürece, demokrasiyi denemeyi düşünmüştür?
M.M.Kansu'ya yazdırdıklarının ikinci maddesi de şudur: "Padişahve hanedanhakkında zamanı gelince gereken muamele yapılacaktır."(s.131)
TBMM'nin 5 Eylül 1920 günü kabul ettiği "Nisab-ı Müzakere Kanunu"nun 1. maddesinde sultanlık ve halifelik sözkonusu edilmiştir: "Büyük Millet Meclisi, Hilafet ve Saltanatın, vatan ve milletin kurtarma ve istiklalinden ibaret olan gayesinin gerçekleşmesine kadar aşağıdaki koşullar içerisinde sürekli olarak toplanır. "Oysa, Mustafa Kemal'in hazırladığı, 20 Ocak 1921 günü kabul edilen ilk anayasada Saltanat ile Hilafetten söz açılmamıştır. Üstelik, anayasa, egemenliğin, bağsız, ko­şulsuz ulusun olduğunu vurgulamaktadır:
"Madde 1- Egemenlik, bağsız, koşulsuz milletindir, idare usulü halkın yazgısını kendisi ve eylemli olarak idare etme esasına dayanır.
Madde 2- Yürütme gücü ve yasama yetkisi, milletin biricik temsilcisi olan TBMM'de belirir ve toplanır."
Cumhuriyetin, 29Ekim 1923'ten önce düşünüldüğü, üstü örtülü de olsa, adım adım gerçekleştirildiği yukarıdaki belgelerden anlaşılmaktadır. Ancak altı yüz yıllık bir saltanatın ve ona eklenen halifeliğin yerleştirdiği alışkanlıkların kısa bir süre içinde silinmesi beklenemezdi. Atatürk, izlencesinin yöntemini Söylevin basında şöyle çizmiştir: "Uygulamayı birtakım evrelere ayırmak ve olaylardan ve olgulardan yararlanmak ulusun duygu ve düşünceleri üzerinde işlemek ve adım adım ilerleyerek amaca ulaşmak gerekiyordu." (TDK yayını,1978,s.11)
Cumhuriyet, çok önceleri düşünülmüş, tasarlanmış, 29 Ekim 1923 günü ilan edilmiş, ne var ki kurulması ve yerleştirilmesi Atatürk'ün ölümüne değin sürmüştür. Yıl yıl, ay ay, gün gün yapılan devrim atılımları sonunda :İnsancı bir ulusçuluk, halkçılık, devletçilik, laiklik, devrimcilik ilkelerine dayalı; bu ilkeleri tam bağımsızlık kabında kaynaştıran bir cumhuriyet ortaya çıkmıştır.
"Atatürk'ün yaşamı, devrimi tamamlamaya, cumhuriyeti yerleştirmeye yetme-miştir."denir. Bu, bütün kuruluş eylemleri ve devrimler için geçerlidir. On yıl daha yaşasaydı demokrasiyi yerleştirebilir miydi? 1945'ten bu günü devrimci cumhuriyeti tehlikeye düşüren uygulamalarla, olaylarla geldik. Önümüzdeki yeni dönem, Atatürk'ün izlencesindeki cumhuriyeti ne kadar zamanda temeline oturtabilecektir?
ATATÜRKÇÜLÜK İLKELERİ
Atatürkçülük ilkelerini "Temel İlkeler" ve "Bütünleyici İlkeler" olmak üzere iki grupta değerlendirmekteyiz. "Temel İlkeler": "Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik, Halkçılık, Devletçilik, Laiklik ve İnkılapçılıktır.
"Bütünleyici İlkeler" ise: milli egemenlik, milli bağımsızlık, mailli birlik ve beraberlik, "yurtta sulh, cihanda sulh", çağdaşlaşma, bilimsellik ve akılcılık, insan ve insanlık sevgisidir.
 
ATATÜRK'ÜN KENDİ İFADESİYLE İLKELERİNİN TANIMI
1.TEMEL İLKELER
1.Cumhuriyetçilik
·         Türk milletinin karakter ve adetlerine en uygun olan idare, Cumhuriyet idaresidir. '1924)
·         Cumhuriyet rejimi demek, demokrasi sistemiyle devlet şekli demektir. (1933)
·         Cumhuriyet, yüksek ahlaki değer ve niteliklere dayanan bir idaredir. Cumhuriyet fazilettir. (1925)
·         Bugünkü hükümetimiz, devlet teşkilatımız doğrudan doğruya milletin kendi kendine, kendiliğinden yaptığı bir devlet ve hükümet teşkilatıdır ki, onun adı Cumhuriyet'tir. Artık hükümet ile millet arasında geçmişteki ayrılık kalmamıştır. Hükümet millet ve millet hükümettir. (1925)
2.Milliyetçilik
·         Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türk halkına Türk Milleti denir. (1930)
·         Diyarbakırlı, Vanlı, Erzurumlu, Trakyalı hep bir soyun evlatları ve aynı cevherin damarlarıdır. (1923)
·         Biz doğrudan doğruya milliyetperveriz ve Türk milliyetçisiyiz. Cumhuriyetimizin dayanağı Türk toplumudur. Bu toplumun fertleri ne kadar Türk kültürüyle dolu olursa, o topluma dayanan Cumhuriyet de o kadar kuvvetli olur. (1923)
3.Halkçılık
·         İç siyasetimizde ilkemiz olan halkçılık, yani milletin bizzat kendi geleceğine sahip olması esası Anayasamızla tespit edilmiştir. (1921)
·         Halkçılık, toplum düzenini çalışmaya, hukuka dayandırmak isteyen bir toplum sistemidir. (1921)
·         Türkiye Cumhuriyeti halkını ayrı ayrı sınıflardan oluşmuş değil, fakat kişisel ve sosyal hayat için iş bölümü itibariyle çeşitli mesleklere ayrılmış bir toplum olarak görmek esas prensiplerimizdendir. (1923)
4. Devletçilik
·         Devletçiliğin bizce anlamı şudur: kişilerin özel teşebbüslerini ve şahsi faaliyetlerini esas tutmak, fakat büyük bir milletin ve geniş bir memleketin ihtiyaçlarını ve çok şeylerin yapılmadığını göz önünde tutarak, memleket eknomisini devletin eline almak. (1936)
·         Prensip olarak, devlet ferdin yerine geçmemelidir. Fakat ferdin gelişmesi için genel şartları göz önünde bulundurmalıdır. (1930)
·         Kesin zaruret olmadıkça, piyasalara karışılmaz; bununl aberaber, hiçir piyasa da başıboş değildir. (1937)
5. Laiklik
·         Laiklik, yanız din ve dünya işlerinin ayrılması demek değildir. Bütün yurttaşların vicdan, ibadet ve din hürriyeti de demektir. (1930)
·         Laiklik, asla dinsizlik olmadığı gibi, sahte dindarlık ve büyücülükle mücadele kapısını açtığı için, gerçek dindarlığın gelişmesi imkanını temin etmiştir. (1930)
·         Din bir vicdan meselesidir. Herkes vicdanının emrine uymakta serbesttir. Biz dine saygı gösteririz. Düşünüşe ve düşünceye karşı değiliz. Biz sadece din işlerini, millet ve devlet işleriyle karıştırmamaya çalışıyor, kasıt ve fiile dayanan tutucu hareketlerden sakınıyoruz. (1926)
6. İnkilapçılık
·         Yaptığımız ve yapmakta olduğumuz inkılapların gayesi Türkiye Cumhuriyeti halkını tamamen çağdaş ve bütün anlam ve görünüşüyle medeni bir toplum haline ulaştırmaktır. (1925)
·         Biz büyük bir inkılap yaptık. Memleketi bir çağdan alıp yeni bir çağa götürdük. (1925)
II.BÜTÜNLEYİCİ İLKELER
1. Milli Egemenlik
·         Yeni Türkiye devletinin yapısının ruhu milli egemenliktir; milletin kayıtsız şartsız egemenliğidir.
·         Toplumda en yüksek hürriyetin, en yüskek eşitlik ve adaletin sağlanması, istikrarı ve korunması ancak ve ancak tam ve kesin anlamıyla milli gemenliği sağlamış bulunmasıyla devamlılık kazanır. Bundan dolayı hürriyetin de, eşitliğin de, adaletin de dayanak noktası milli egemenliktir. (1923)
2. Milli Bağımsızlık
·         Tam bağımsızlık denildiği zaman, elbette siyasi, mali, iktisadi, adli, askeri, kültürel ve benzeri her hususta tam bağımsızlık ve tam serbetlik demektir. Bu saydıklarımın herhangi birinde bağımsızlıktan mahrumiyet, millet ve memleketin gerçek anlamıyla bütün bağımsızlığında mahrumiyeti demektir. (1921)
3. Milli Birlik ve Beraberlik
·         Millet ve biz yok, birlik halinde millet var. Biz ve millet ayrı ayrı şeyler değiliz. (1919)
·         Biz milli varlığın temelini, milli şuurda ve milli birlikte görmekteyiz. (1936)
·         Toplu bir milleti istila etmek, daima dağınık bir milleti istila etmek gibi kolay değildir. (1919)
4. Yurta Sulh (Barış), Cihanda Sulh
·         Yurtta sulh, cihanda sulh için çalışıyoruz. (1931)
·         Türkiye Cumhuriyeti'nin en esaslı prensiplerinden biri olan yurtta sulh, cihanda sulh gayesi, insaniyetin ve medeniyetin refah ve terakkisinde en esaslı amil olsa gerektir. (1933)
·         Sulh, milletleri refah ve saadete eriştiren en iyi yoldur. (193()
5. Çağdaşlaşma
·         Milletimizi en kısa yoldan medeniyetin nimetlerine kavuşturmaya, esut ve müreffeh kılmaya çalışacağız ve bunu yapmaya becuruz. (1925)
·         Biz Batı medeniyetini bir taklitçilik yapalım diye almıyoruz. Onda iyi olarak gördüklerimizi, kendi bünyemize uygun buldumuz için, dünya medeniyet seviyesi içinde benimsiyoruz. (1926)
6. Bilimsellik ve akılcılık
a) Bilimsellik:Dünyada her şey için, medeniyet için, hayat için, başarı için en gerçek yol gösterici bilimdir, fendir. (1924)
b) Akılcılık: Bizim, akıl, mantık, zekayla hareket etmek n belirgin özelliğimizdir. (1925)
·         Bu dünyada her şey insan kafasından çıkar. (1926)
7. İnsan ve İnsanlık Sevgisi
·         İnsanları mesut edeceğim diye onları birbirine boğazlatmak insanlıktan uzak ve son derece üzülünecek bir sistemdir. İnsanları mesut edecek yegane vasıta, onları birbirlerine yaklaştırarak, onlara birbirlerini sevdirerek, karşılıklı maddi ve manevi ihtiyaçlarını temine yarayan hareket ve enerjidir. (1931)
·         Biz kimsenin düşmanı değiliz. Yalnız insanlığın düşmanı olanların düşmanıyız. (1936)
CUMHURİYETİN GETİRDİĞİ YENİLİKLER
3 Mart 1924 : Halifelik kaldırıldı.
3 Mart 1924 : Eğitim ve Öğretim Birliği Yasası kabul edildi.
8 Nisan 1924: Şeriye Mahkemeleri (Dinsel Mahkemeler) kaldırıldı. Yeni mahkemeler kuruldu.
2 Eylül 1925 : Tekke ve Zaviyeler kapatıldı.
25 Ekim 1925 : Şapka Yasası çıkarıldı. Fes, sarık, kavuk gibi giyecekler yasaklandı.
30 Kasım 1925 : Tekkeler, türbeler kapatıldı, tarikatler kaldırıldı.
26 Aralık 1925 : Arap takvimi kaldırılıp uluslararası saat ve takvim kabul edildi.
17 Şubat 1926 : Medenî Kanun kabul edildi. Kadın, erkek eşitliği getirildi.
11 Eylül 1926 : Ankara'da otomatik telefon hizmete girdi.
28 Ekim 1927: İlk nüfus sayımı yapıldı,
9/10 Nisan 1928 :Anayasamızdan dinleilgili'maddeler çıkarılıp laiklikle ilgilimadde getirildi, devlet laikleştirildi.
24 Mayıs 1928 : Latin rakamları kabul edildi.
1 Kasım 1928 : Arap yazısı kaldırıldı, bugünkü alfabe kabul edildi.
1 Eylül 1929 : Liselerden Arapça ve Farsça dersleri kaldırıldı. 3 Nisan 1930 : Kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanıyan yasa çıkarıldı.
26 Mart 1931: Uluslararası ölçüler kabul edildi.
15 Nisan 1931: Türk Tarih Kurumu kuruldu.
25 Temmuz 1931: Basın Yasası çıkarıldı.
12 Temmuz 1932 : Türk Dil Kurumu Kuruldu.
31 Mayıs 1933 : İstanbul Üniversitesi açıldı.
26 Ekim 1933 : Türk kadınlarına muhtar, köy kurulu üyeliği seçme ve seçilme hakkı tanındı.
21 Haziran 1934 : Soyadı yasası çıkarıldı.
26 Kasım 1934 : Efendi, bey, ağa, molla... gibi unvan ve lakaplar kaldırıldı.
3 Aralık 1934 : Dinsel giysilerle sokaklarda dolaşmak yasaklandı.
5 Aralık 1934 : Kadınlara milletvekili seçme ve seçilme hakkı tanındı.
9 Ocak 1936 : Ankara'da Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi açıldı.
6 Mayıs 1936 : Ankara'da Devlet Konservatuvarı açıldı.
28 Haziran 1938 : Ankara Radyosu yayma başladı.
ATATÜRK'TEN ANILAR:
CUMHURİYET
Atatürk, Mudanya yolu ile Bursa'ya gidiyordu. Kalabalık bir halk kütlesi iskelede etrafım çevirmiş bulunmakta idi. Bir kadının, elinde bir kağıtla Atatürk'e yaklaştığıgörüldü, ihtiyar, zayıf bir kadındı. Ata'nın yolunu keserek titrek bir sesle:
- Beni tanıdın mı oğul? dedi. Ben sizin Selanik'te komşunuzdum. Bir oğlum var; Devlet Demir Yolları'na girmek istiyor. Siz, onu alsınlar, dediniz. Fakat müdür dinlemedi. Oğlumu yine işe almamış... Ne olur bir kere de siz söyleseniz.
Atatürk'ün çelik bakışlı gözleri samimiyetle parladı... Elleriyle geniş jestler yaparak ve yüksek sesle:
- Oğlunu almadılar mı? dedi. Ben tavsiye ettiğim halde mi almadılar? Ne kadar iyi olmuş... Çok iyi yapmışlar... İşte Cumhuriyet böyle anlaşılacak...
Kadın kalabalığın içinde kaybolmuştu. Ve Atatürk adeta coşku dolu bir sesle:
- İşte Cumhuriyet'ten beklediğimiz netice... diyordu.
Hulusu KÖYMEN
BEN CUMHURİYETİ BÖYLE KAZANDIM
Ankara, Cumhuriyetin 10. yılının büyük ve ölçüsüz sevinci içindedir. Şehir baştanbaşa ışıklarla donatılmıştır. Eğlence yerlerinde her Türk, tam bir şuurla devrimin nimetlerini idrak ederek neşe içinde eğlenmektedir.
Atatürk, resmî baloların verildiği yerlere uğradıktan sonra Halkevi'ne de teşrif ediyor. Orada, ulusal ve yerel kıyafetleriyle coşan ve coşturan Türk köylüleri ile karşılaşıyor.
Bir gün bu milleti ve bu memleketi kurtarmak için atıldığı mücadelede kendisine yegane kudret kaynağı olan bu temiz yürekli vatan evlatlarının neşelerinden son derece duygulanıyor. Onları bir süre seyrettikten sonra doğru Çankaya'ya teşrif ediyorlar ve:
- Efeleri buraya getiriniz... emrini veriyorlar.
Efelerin Çankaya'da Atatürk'ün sofrasında nasıl coştuklarını ve nasıl coştuduklarını tasvire imkan yoktur. Büyük Ata, sahnenin en heyecanlı bir anında Ankara efelerinden birine soruyor:
- Efe, sen benim için ne yapabilirsin?
Efe, tereddüt etmeden cevap veriyor:
- Her şey...
-Mesela...
-Ölürüm...
Şimdi bütün dikkatler Atatürk'e çevrilmiştir. Kimse konuşmuyor, onları dinliyordu. Atatürk gözlerini etrafındakiler üzerinde bir defa gezdiriyor. Sonra:
- Efe, sözünde samimi misin?
- Emir sizindir Ata'm.
Atatürk elini dizinin üstüne vuruyor:
- Koy basını buraya...
Efe derhal basını Atatürk'ün dizlerine koydu ve basını koyar koymaz şakağında bir soğuk temas hissetti. Bu, Atatürk'ün şakağına dayadığı tabancanın namlusunun soğukluğu idi..
Efe, Ata'sı için ölümü seve seve kabul edebilirdi. 'Fakat Atatürk ona kıyacak mıydı?
Bütün gözlerin rengi bir anda solmuş, heyecan son haddini bulmuştu. Nefes almaktan korkuyolardı ve gözler Atatürk'ün elindeydi. Tabanca efenin şakağına dayanmıştı. Fişek sürülmüş ve emniyet açılmıştı. Atatürk bir saniye bile tutmayan bir zaman içerisinde ve göz ile fark edilemeyecek bir hızla tabancanın namlusunu şakağın yanında, belki bir santim kadar kaydırarak tetiği çekiyor.
Derin sessizliği yırtan korkunç tabanca sesi...
Kalpler sanki yerinden kopacak.
Hazır bulunanların hepsinin beti benzi, kül rengini almıştı.
Fakat efenin başı hala Ata'nın dizindedir ve efede en küçük bir kımıldama yoktur.
Atatürk, efenin başım dizinden kaldı nyor, temiz alnım dudaklarına doğru çekiyor ve öpüyor.
Hala biraz önceki havanın etkisinden kurtulamamış olanlara:
- İşte, ben Anadolu harbini, Cumhuriyet'! bunlarla ve böyle canlarım esirgemeyenlerle kazandım, diyor.
(Niyazi Ahmet banoğlu)
CUMHURİYET İÇİN SÖYLENENLER
 
ATATÜRK
•Cumhuriyet fazilettir.
• Yeni Türkiye devleti bir halk devletidir.halkın devletidir. Az zamanda çok büyük işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü, temeli Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyeti'dir.
•Türkiye Cumhuriyeti safsatalarla, mevcudiyetini, istikbalini tehlikeye bırakmaz.
•Türk milletinin tabiatına ve şiarına en uygun idare şekli cumhuriyettir.
•Cumhuriyet rejimi demek, demokrasi sistemiyle devlet şekli demektir.
•Cumhuriyet idaresi, faziletli ve namuslu insanlar yetiştirir.
•Cumhuriyet, ahlakî fazilete dayanan bir idaredir.
•Öğretmenler, Cumhuriyet sizden düşüncesi hür, vicdanı hür, irfanı hür kuşaklar ister.
•Cumhuriyet; düşünür, bilgili, kültürlü, sağlam vücutlu ve yüksek karakterli koruyucular ister.
•Cumhuriyet, düşünce özgürlüğünden yanadır. İçten geldikçe ve doğru yolda bulundukça her düşünceye saygı duyarız. Bütün inançlar bizce saygıya değer.
•Cumhuriyeti, onun gereklerini yüksek sesle anlatınız. Bunu yüreklere yerleştirmek için elverişli olan hiçbir durumu kaçırmayınız.
•Türkiye Cumhuriyeti, cihanda işgal ettiği mevkiiye layık olduğunu eserleriyle ispat edecektir.
•Cumhuriyet, bilhassa kimsesizlerin kimsesidir.
•Benim naçiz vücudum bir gün elbet toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.
ŞİİRLER
CUMHURİYETE ÖVGÜ
29 Ekim,
Bin dokuz yüz yirmi üç,
Saat tam 20.30,
Duyurdu bir iki, üç.
Yüz bir pare topumuz
Sanlı büyük ordumuz
Ünümüzü dünyaya
Dağ, taş, dere, ova, çay;
Ağaç, kuş, yıldız, gün, ay.
Asker, işçi, okullu
Neşe île dopdolu
Varol ey Cumhuriyet!
Adı güzel hürriyet!
Dökülen kanımızla
Sönmez inancımızla,
Kavuştuk bizler sana
Can veririz uğruna.
Gel tatlı şenliğimiz,
Gel kutlu benliğimiz,
Sen, bizim yüzümüzsün,
Gönlümüz gözümüzsün,
Damarımızda kansın.
Dizimizde dermansın.
Selam ey cumhuriyet!
Selam ey büyük millet!
N. Necati ÖNGAY
BUGÜN
Durmadan dalgaları şanlı bayrağım,
Yurdumun en büyük bayramı bugün.
Ufuklar gül açsın, gülsün toprağım,
Yurdumun en büyük bayramı bugün.
Ağaçlar bezensin, dallar süslensin.
Bahçeler donansın, güller süslensin.
Ata'nın açtığı yollar süslensin.
Yurdumun en büyük bayramı bugün.
Yurt için savaşmak bir şanlı düğün,
Yaşamak duygusu her şeyden üstün,
İstiklal sevdası ufkumuzda gün,
Yurdumun en büyük bayramı bugün.
Tarihe sığmayan şanlar Türk'ündür.
Ölümden korkmayan canlar Türk'ündür.
Bayrağa renk veren kanlar Türk'ündür,
Yurdumun en büyük bayramı bugün.
Ata'mız her zaman kalbimizde hız,
Ülkümüz uğrunda ölmek ahtımız,
Şölenler kurulsun, içilsin kımız.
Yurdumun en büyük bayramı bugün.
Kanım toprağa katanımız var,
Bayrağın altında yatanımız var,
Destanlar kaynağı vatanımız var,
Yurdumun en büyük bayramı bugün.
Uluğ TURANLIOGLU
CUMHURİYET
Faydalı zararlı ne?
Düştü Gazi'miz öne,
Sormazlardı kendine.
Koşup dururdu millet,
Sultanın emrine.
Böyle kalmışlık geri,
Uzun yollardan beri.
Düşman yok karşımızda,
Yabancılar girerken,
Hiç durmadan ileri.
Ata'mızın izinde,
Gittikçe daha zinde.
Dünyayı geçeceğiz;
Cumhuriyet devrinde.
Arka çevirip düne.
Otuz yıl önce bizi
Kavuştu rdu bugüne.
Sultan yok başımızda,
Milletin hür sesi var;
Yükselen marşımızda.
Devrimler dizi dizi,
Dünya seyreder bizi
Hele bir dokun da gör;
Dalgalanmış denizi...
Zeki OZAN
BUGÜN
Tarihin yücesine,
Koşarak kutlu izden,
Erildiği gün, bugün.
Hürriyet bahçesine,
Girildiği gün, bugün.
Koşarak kutlu izden,
İlk hedef Akdeniz'den,
Sonsuz emele giden,
Varıldığı gün, bugün.
Ünlüsü bayramların,
Şereflerin, şanların,
Uğrunda ne canların,
Verildiği gün, bugün.
Alın açık, yüzler ak,
Aydın artık her şafak,
Kalplerin bayrak bayrak,
Girildiği gün, bugün.
Sonucu kara bahtın,
Devrilen tacın, tahtın,
Sultanın, saltanıtın,
Kovulduğu gün, bugün.
Kutlu olsun ey millet,
Canımız Cumhuriyet.
Zaferin demet demet,
Derildiği gün, bugün.
Mehmet İhsan BULUR
CUMHURİYET
Cumhuriyet, Cumhuriyet
Bize getirdin hürriyet.
Yurda ışık veren sensin,
Bugüne erdiren sensin.
Güzelliği yaratan sen,
Devrimleri yaratan sen.
Emel senin, hizmet senin,
Yüceliğe gayret senin.
Adın bize örnek oldu,
Değimiz gerçek oldu.
Piştik nice ünlere,
Kavuştuk mutlu günlere.
Bugün sayende hepimiz,
Bilgimize güveniriz.
Cennet gibi şu vatanı,
Seni yaratan Ata'mı,
Yaşatırız kalbimizde,
Yürüyerek hep bu izde
Bu ışıklı yollarda biz,
Ülkümüze ereceğiz
Tahsin BİLENGİLİN
EN SEVİÇLİ GÜNÜMÜZ
Cumhuriyet Bayramı
En sevinçli gün bize.
Diye söze başladı,
Öğretmenim dün bize.
Kurtuluş Savaşı'nı,
Kazanınca ordumuz,
Temizlendi düşmandan,
Baştan başa yurdumuz.
Padişahlık devrini,
Temelinden devirdik.
Yurdumuzu apaydın,
Bir cennete çevirdik.
İsmail Hakkı SUNAT
 
ONUNCU YIL MARŞI
Çıktık açık alınla on yılda her savaştan,
On yılda onbeş milyon genç yarattık her yaştan;
Başta bütün dünyanın saydığı Başkomutandan,
Demir ağlarla ördük ana yurdu dört baştan.
Türk'üz, Cumhuriyetin göğsümüz tunç siperi,
Türke durmak yaraşmaz, Türk önde Türk ileri!
Çizerek kanımızla öz yurdun haritasını,
Dindirdik memleketin yıllar süren yasını;
Bütünledik her yönden istiklal kavgasını,
Bütün dünya öğrendi Türklüğü saymasını
Türk'üz, Cumhuriyetin göğsümüz tunç siperi,
Türk'e durmak yaraşmaz, Türk önde, Türk ileri!
Bir hızla kötülüğü, geriliği boğarız,
Karanlığın üstüne güneş gibi doğarız;
Türk'üz, bütün başlardan üstün olan başlarız;
Tarihten önce vardık, tarihten sonra varız.
Türk'üz, Cumhuriyetin göğsümüz tunç siperi,
Türk'e durmak yaraşmaz, Türk önde, Türk ileri!
Örnektir milletlere açtığımız yeni iz,
İmtiyazsız, sınıfsız kaynaşmış bir kütleyiz;
Uyduk görüşte bilgi, gidişte ülküye biz,
Tersine dönse dünya yolumuzdan dönmeyiz.
Türk'üz, Cumhuriyetin göğsümüz tunç siperi,
Türk'e durmak yaraşmaz, Türk önde, Türk ileri!
B.Kemal Çağlar - F.Nafiz Çamlıbel
CUMHURİYETİN 50. YIL MARŞI
Müjdeler var yurdumun toprağına taşma,
Erdi Cumhuriyetim elli şeref yasma,
Bu rüzgarla şahlanmış dalga dalga bayrağım,
Başka bir tuğ yaraşmaz Türk'ün özgür basma
Cumhuriyet, özgürlük, insanca varlık yolu,
Atatürk'ün çizdiği çağdaş uygarlık yolu...
Yılları bir çığ gibi aşarak hafta hafta,
Koşuyoruz durmadan kadın-erkek bir safta,
Elimizde meşale, ilke ilke Atatürk,
Işıklarla donattık ülkeyi her tarafta...
Cumhuriyet, özgürlük, insanca varlık yolu,
Atatürk'ün çizdiği çağdaş uygarlık yolu...
Aynı kandan feyz alır bunca toprak, bunca taş,
Kılıç tutan bilekler, verdi sabanla savaş.
Tekniğin dev nabzında her adım, her dakika,
Çarklarda aynı tempo, yüreklerde aynı marş.
Cumhuriyet, özgürlük, insanca varlık yolu,
Atatürk'ün çizdiği çağdaş uygarlık yolu...
Biz yürekten bağlıyız elli yıldır bu yola,
"Yurtta barış" ilk-hedef "Cihanda sulh" parola.
Koparamaz hiç bir güç bizi millî birlikten,
Atamızın izinde koşuyoruz kol kola.
Cumhuriyet, özgürlük, insanca varlık yolu,
Atatürk'ün çizdiği çağdaş uygarlık yolu...
Yasasın hür ulusum, soylu gencim, benliğim,
Yasasın şanlı ördüm, sarsılmaz güvenliğim,
Ersin elli yıllarım nice mutlu çağlara,
Örnek olsun cihana devletim, düzenliğim.
Cumhuriyet, özgürlük, insanca varlık yolu.
Atatürk'ün çizdiği çağdaş uygarlık yolu...
Bekir SITKI ERDOĞAN
 
 
 
 
 
  67010 ziyaretçi (113478 klik)  
  Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol